Ürdün’de 3. Durak: Kral Yolu ve Dana


26 May 2015
Paylaş

Ürdün’e bizi sürekleyen sebep her ne kadar PETRA ve ÇÖL deneyimi yaşamak olsa da en az onlar kadar bizi etkileyen ve ‘’biz bu Ürdün’e tekrar gelmeliyiz, bu muhteşem doğayı daha ayrıntılı keşfetmeliyiz‘’ dedirten yer Ürdün’ün doğal koruma altında olan bölgesi DANA’dır. 

Ürdün seyahatimizi planlarken yaptığımız araştırmalar sırasında Dana’yı keşfettik ve bu bölgede muhakkak birkaç gün doğa yürüyüşü yapmalıyız dedik. Bu nedenle de Ölü Deniz & Madaba sonrasında bu bölgede bir gece gecelemeye karar verdik. Madaba’dan Dana’ya nasıl ulaşacağımız, Dana’da bizi neyin beklediği açıkcası kocaman bir muammaydı. 10 günlük seyahatin en belirsiz kısmı Dana kısmıydı dersem hiç de abartmış olmam.

İlk olarak Tarihi Kral Yolu… 

Tarihi Kral Yolu

Tarihi Kral Yolu

Madaba’da kaldığımız otelde bizi Dana’ya kalacağımız Bedevi Kampı’na götürmesi için bir özel taksiyle anlaştık (Madaba Dana tarihi Kral Yolu üzerinden transfer 70 Dinar). Cevaplamamız gereken önemli bir soru vardı. Dana’ya hangi yolu kullanarak gitmek istiyorduk?

1. Seçenek, normal otoban üzerinden gitmekti, ki böylece Dana’ya çok zahmet çekmeden direk gidebilir zamanımızı yolda kaybetmemiş olurduk.
2. Seçenek ise tarihi Kral Yolu’nu takip etmekti, ki bu yolu kullanırsak yolculuk süremiz birkaç saat uzayacaktı ve yolda göreceğimiz manzaranın bu zahmeti çekmeye değip değmeyeceğinden o anda çok emin değildik.

Madaba’daki akşam yemeğinden sonra kafa kafaya verdik ve internette araştırma yaptık. Dana’ya gitmek, oranın güzelliğini keşfetmek için sabırsızlanıyorduk, ancak Tarihi Kral Yolu’nun sunacağı manzarayı seyrederek yolculuk yapmanın da ayrı bir keyif olacağına karar verdik. Verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu yolculuk boyunca kısa kısa verdiğimiz molalarda güzelim manzaraya seyre dalarken sık sık kendimize hatırlattık, ne iyi yaptık da Kral Yolu’nu seçtik dedik. Gerçekten de ne iyi yapmıştık.

Burası adeta Ürdün’ün Grand Kanyon’u.
Bazen gözün alabildiğince sarı…
Sessiz…
Kimsesiz gibi…
İnsana sürekli ‚’Ben nerdeyim?‘’ dedirten…
Boşluğunda kaybolduğunuz….
Düşüncelerden yoksun bırakan… Bir yer…

Aşağıda, o gün çektiğimiz birkaç güzel karenin oluşturduğu fotoğraf galerisini paylaşıyorum:

 

Dana’ya ulaşmadan önce ziyaret ettiğimiz bir başka yer ise Kerak’ta Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan askerlerin konaklaması için yapılmış tarihi taş kaleydi. Bu gezi sırasında Haçlı Seferleri tarihin tozlu raflarından çıktı birkaç saatliğine ve gerçeklik kazandı adeta. Daha önce hiçbir yerde Haçlı Seferleri’ne ait ne bir yer görmüş ne birşey işitmiştim. Sadece birkaç tarihi satırken zihnimde, bu kale ziyaretiyle gerçekliğe büründü, kafama daha iyi kazındı diyebilirim.

Tarihi Kale Kerak

Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan askerlerin konaklaması için yapılmış kalenin surlarından şehre bir bakış

Tarihi Kale Kerak

Tarihi Kale Kerak

Muhteşem Doğasıyla Dana ve Kaldığımız Bedevi Çadırından Anlar

Ürdün / Dana

Ürdün / Dana

Sırada belirsizliğiyle bizi çok heyacanlandıran Dana vardı. Yıllardır Madaba – Dana arasında turist taşıyan taksi şoförü daha önce hiçbir turisti bizim kaldığımız Bedevi Çadır Kampına bırakmamıştı. Biz İlk olacaktık. Ürdün seyahatimiz öncesinde de kalacağımız kampın adresini Google Map bulamamıştı. Ne oluyordu? Biz neredeydik?

Çadır kampa ulaştığımızda parçalar yavaş yavaş oturmaya başladı.

Dana Bedevi Çadır Kampı

Dana Bedevi Çadır Kampı

Kaldığımız çadır kampı interneti bırakın, elektriğin olmadığı yüksek bir dağın kenarına kuruluydu. Burayı Google haritanın bulamaması kadar doğal bir sonuç olamazdı. Taksi şoförünün bulması ise bir mucizeydi bizim için.

Ancak orada bizi bekleyen manzara herşeye değerdi. Tüm manzara sanki sadece bizim içindi.  Ayaklarımın altında koskoca bir boşluk vardı sanki. Bize ikram ettikleri Bedevi çayını yudumlarken, Bedevilerin hazırladığı öğle yemeğini yerken şaşkınlığım hala geçmemişti. Böyle bir coğrafya varmış bu dünyada ve bu coğrafyada bir yerden başka bir yere hala göç ederek yaşayan insanlar…

Bedevi Kampı'ndan manzaramız

Bedevi Kampı’ndan manzaramız

Keşfetmek böyle bir duygu işte…
İnsanın şaşkınlık duygusunu hiç yitirmemesi demek…
Hayal gücünü zorlaması demek…

Dana'da kaldığımız Bedevi Kampı

Dana’da kaldığımız Bedevi Kampı

Dana’da kaldığımız Bedevi Kampı’nın ismi Al Nawatef Camp.

Oldukça basit, lüks kelimesinin iğreti kalacağı, ancak bir o kadar doğayla iç içe, huzur dolu bir yer. Orada kadığımız süre zarfında bize bölgeyi o kadar güzel anlattılar ve rehberlik yaptılar ki Dana’da çok farklı deneyimler yaşamamızı sağladılar. Şimdi geriye dönüp baktığımda, Dana günlerimizi hatırladıkça içimde sıcacık bir duygu alevleniyor.

Bedevi Çayı

Bedevi Çayı

Dana’daki Bedevi Kampı’na vardıktan sonra birkaç saat sadece bize ait olan manzaranın tadını çıkarttık. Bedevi Çayı’ndan içtik. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim Bedeviler siyah çayın içine taze naneye benzer bir bitki atıyorlar. Çok lezzetli çayları. AMA DİKKAT. O kadar çok şeker atıyorlar ki çayı şekerli içen bir kişi için bile o bir çay değil bir şerbettir, inanın bana. Hatta kaldığımız diğer kamplarda çayı direk şekerle pişiriyorlardı. Ürdün seyahatimiz ”hayatımda içtiğim en çok çaya” karşılık geldiği gibi, sürekli lütfen şekersiz diye aynı kelimeleri tekrarladığım bir zaman dilimine de karşılık gelmekte.

Ardından humuslu öğle yemeğimizi yedik ve tek kelime İngilizce bilmeyen ancak bölgeyi avcunun içi gibi bilen Bedevi rehberimiz eşliğinde yaklaşık 6 saat yürüdük. Hayatımda yaptığım en iyi doğa yürüyüşlerinden biriydi. Bizi bekleyen doğa o kadar belirsizdi ki kafamızda, yürüdükçe gördüklerimiz bizi şaşırttı, şaşırdıkça daha çok etkilendik. İşte o yürüyüşten birkaç fotoğraf:

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare, Bedevi rehberimizle birlikte tırmanırken

Yolda sürüsünü otlatan bir Bedeviye denk geldik. Eşeğin sırtındaki çantadan birşey çıkardı. Bir baktık ki kuzuymuş. 1 saat kadar önce doğmuş. O kadar tatlıydı ki…

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Yürüyüş sırasında bizi en çooook mutlu edense mola verdiğimiz bir sırada rehberimizin çantasından küçük bir çaydanlık çıkarması oldu. Bir baktık çalı çırpı topluyor, hep beraber topladık. Ateş yaktık, çayımızı pişirdik, içtik, şarkılar söyledik. Onun söylediğini biz anlamadık, o da bizim türküye anlamadan mırıldanarak eşlik etti. Bu satırları yazarken yüzümde kocaman bir gülümse oluyor. Bunun tek nedeni o yüreği güzel insanın, yani rehberimizin doğal hali, tavırları, iyi niyeti. Bize çok güzel dersler verdi, hayata dair, insanlığa dair. Seyahat etmeyi işte bu nedenle çok seviyorum. bambaşka bir yerde, bambaşka hayatları tanımak, onlarla zaman geçirmek… Bir an için oraya ait olmak, ama aslında hiçbir yere ait olmamak… İkinci gün yaptığımız doğa yürüyüşü sonrası anladım ki her Bedevi’nin yanında küçük bir çaydanlık ve Bedevi Çayı her zaman bulunur. Çay içmeyen bir Bedevi düşünemiyorum.

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare -Mola verdiğimiz yer

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare – Çayımızı yaptık içtik :))

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare – Öz çekim :))

Akşam güneşi batarken biz yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde kampa doğru yola koyulduk…

Doğa yürüyüşümüzden bir kare

Doğa yürüyüşümüzden bir kare – akşam güneşi batarken

Rehberimiz ve kaldığımız kampın sahibi

Rehberimiz ve kaldığımız kampın sahibi – Dana hatırası

Akşam karanlığı çöktükten sonra küçük bir ateşin etrafında kampın İngilizce bilen diğer sahibiyle yaptığımız sohbet ise gündüz yaptığımız yürüyüş kadar ilgi çekici ve değişik bir deneyimdi. Güneş gittikten sonra hava iyice soğudu. Yanımdaki en kalın eşyalar bile beni ısıtmaz olunca Bedevilerin giydiği kalın kaftanlardan verdiler bana. Bedevilerin kendilerini gecenin ayazından nasıl koruduklarını da böylece deneyimle anlamış oldum. O kaftanın içindeki insanın üşümesinin imkanı yok.

Akşam yemeği ise beklenildiği üzere gayet güzeldi. Ürdün seyahatimiz sırasında hiç kötü yemek yemedik zaten. Sabah – öğle – akşam her öğünde HUMUS sofranın baştacı. Pideye benzer bir ekmek verdiler. Sanki üzerine salçalı – domatesli -kıymalı bir sos sürmüşler öyle pişirmişler gibi ve tepside kıymalı patatese benzer bir yemek yedik.

Akşam yemeğimiz

Akşam yemeğimiz

Gelelim gece yaşadığımız o yağmur macerasına… Gece bizden başka kampta kalan hiçbir müşteri yoktu. Kampa vardığımızda nerde kalmak istediğimizi sordular. Birinci seçenek kıldan yapılmış gerçek Bedevi Çadırı, ikinci seçenek basit ama 4 duvarı olan küçük bir oda. Biz tabii ki Kıl Çadır dedik ve bir tanesini seçip yerleştik. Orada konakladığımız geceyi asla unutamam. Öyle bir fırtına koptu ki, tamam dedim uçuracak bu fırtına bizim çadırı. Çadıra takılmış demir kapı durmadan sallandı. Biz fırtınanın çıkardığı gürültüye rağmen uyumaya çalışırken biran sanki gök yarıldı. Öyle kuvvetli bir yağmur başladı ki Bedevi hayatını iyice deneyimleme fırsatı bulmuş olduk: Kıl çadır su geçiriyor. Evet bunu yaşayarak bire bir deneyimledik. (Bedeviler nasıl kıl çadırda kalıyor derseniz, Bedeviler yemek ateşini çadırın içinde yaktıkları için duman kıl çadırdaki boşlukları zamanla kapatıyor ve böylece yağmurun içeri girmesi önlenmiş oluyor). Kampta bizden başka bir de gündüz bizi gezdiren rehber ve bir yardımcı daha vardı. Toplam 4 kişiydik ve birbirimizin dilini anlamıyorduk. Zaten o kargaşada çok da konuşma gereksinimi yaşamıyor insan. Neyse biz apar topar 4 duvarı olan odaya koştuk. Onlar da kalan eşyalarımızı getirdiler. Biz de birkaç saat uyuyabildik böylece. Uyku tulumlarımızın yanımızda olmasının çok faydasını gördük. Ürdün’de Mart-Nisan aylarında geceler oldukça soğuk. Benden uyarması. O gece tarih 31 Mart 2015’i gösteriyordu. 1 Nisan tam şaka gibi başladı anlayacağınız.

Al Ghuwair Doğa Yürüyüşü

Al Ghuwair Doğa Yürüyüşü

Ertesi gün için programımız yine 6-7 saatlik bir yürüyüşü kapsıyordu. Burada önemli bir paragraf açmak istiyorum. Dana’ya gidecekler bu paragrafı oldukça dikkatli okusunlar. Dana’da en bilindik yürüyüş yolu iki dağ arasındaki geniş vadiden yaklaşık 7-8 saat yürüyerek Feynan Öko Lodge adlı bir konaklama yerine ulaşmak aslıda. Her yerde bu yürüyüş yoluna ve Feynan Öko Lodge’a rastladık, hakkında çok şey okuduk. Ancak Feynan’da konaklamak oldukça pahalı. Adamlar tek olmanın hazzıyla oda fiyatlarını oldukça yüksek tutabiliyorlar. O kadar parayı bir otele vermeye bizim içimiz el vermedi ve Al Nawatef’i ayarladık (kaldığımız Bedevi Kampı’na gecelik iki kişi için toplam 15 Euro verdik). İlk planımız şu yöndeydi: Feynan’a kadar o meşhur parkurdan yürür, Feynan’dan da bizi bir taksiye aldırtırız oradan da direk Petra’ya geçeriz diyorduk. Ancak kamptaki rehberler bize bambaşka bir yol önerdiler. İki dağın arasında kimi zaman tek kişinin zor geçeceği bir vadi boyunca yürüyebileceğimizi söylediler. Ancak burası bir açıdan da tehlikeliydi. Eğer yürüyüş sırasında yağmura yakalanırsak o dar boğazlarda durmamalı, beklememeliydik. Çünkü orada su seviyesi yağışın etkisiyle bir anda yükselebilirdi. Vadiden akan su zaman zaman yükseliyor zaman zaman alçalıyor, bazı yerlerde ise birden yerin altına giriyordu. Bazı bölümleri yüzerek geçmek zorunda olabilirdik. Ancak göreceğimiz manzara muhteşemdi. Burası Al Ghuwair idi. İşte bize böyle anlattılar bu muhteşem Al Ghuwairi. Bir gece önce yağan şiddetli yağmur su seviyesini iyice yükseltmiştir diye düşündük. Yanımızda elektronik eşyalarımızı koruyacak hiçbir şey yoktu. Hava çok sıcak sayılmazdı. Yüzmek hiç istemiyordum. Bir de bu yolu rehbersiz yürüyeceğimiz için ödüm kopuyordu bir yandan. İnsanın hiç bilmediği bir coğrafyada hiç bilmediği topraklara tek başına ayak basması kolay bir karar değildir. Hele de parkur öyle kolay bir parkur olmayınca. Ya biz deli miyiz ne yapıyoruz diye bir an düşünsek de biz durur muyuz? Biz bu yolu ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz dedik.

Al Ghuwair Doğa Yürüyüşü

Al Ghuwair Doğa Yürüyüşü

Çıktık yola. Yolda küçük bir bakkalda mola verip öte beri birşeyler aldık. Bakkal dükkanındaki iki amca kahvaltı yapıyordu. İllaki bir lokma siz de alacaksınız diye tutturdular. Ya biz tokuz yeni yedik desek de dinletemedik ve Ürdün’ün bir köyünde bir bakkal dükkanındaki iki amcanın kahvaltısına böylece misafir olmuş olduk. Sonra arabayla bizi bir yerde bıraktılar ve gideceğimiz yolu tarif ettiler. Yolun tamamını rehbersiz yürümemiz iyi olmazdı. Zaten bir yerden sonra vadi genişliyordu. O yüzden 3-3.5 saat kadar ilerleyip aynı yolu geri dönmemizi önermişlerdi. Ayrıca ışığın geliş açısı suyun etkisiyle şekilenmiş kayaların renklerini çok etkiliyordu. Aynı yolu geri dönsek bile bambaşka şeyler göreceğimizi bize garanti ettiler. Geri döneceğimiz noktayı da iyice anlattılar ki çok ileri gitmeyelim. Tam gidiyorduk dur size çaydanlıkla çay vereyim dedi rehber. Hayatında doğada hiç ateş yakmamış bizler bu çayı pişiremeyiz ama yine de alalım olduk ve başladık yürümeye. Başlangıçta bu muymuş bu kadar övdükleri Al Ghuwair olsak da bir saat kadar sonra dağlar birbirine iyice yaklaştı, vadi iyice daraldı ve muhteşem bir doğada tek başımıza sadece akan su ve uçan kuşların çıkardığı sesler eşliğinde yürüdük. Bir de ’’Allahım ne olur başımıza birşey gelmesin, bundan sonra belamı aramayacağım’’ diye sürekli mırıldanan benim sesim vardı. Doğa hiç bu kadar sessiz, hiç bu kadar keşfedilmemiş duygusu bırakmamıştı bende. Suyun etkisiyle oluşan şekiller muhteşemdi. Kayaları renkleri anlatılmazdı. Elimize uzun bir sopa aldık. Yükselen suyun içine önce o sopayı daldırıp derinliğini kontrol ettik. Birkaç yerde su seviyesi yüksekti. Suyun içine girmeden kayaların tepelerin atlaya zıplaya o bölgeleri geçtik. Bir yerden sonra suyun içine girmek kaçınılmaz olunca çıkardık ayakkabılarımızı, yürüyüş sandaletlerimizi girdik ve daldık suya ve bize söyledikleri yere kadar ilerledik. Oradan sonra rehbersiz yola devam etmek çok güvenli olmayacağı için tekrar geri döndük. Dönüş yolunda ise uzun uğraşlar sonrasında ateş yakabildik ve çayımızı demledik. Evet, bunu başardık.

Yorulmuş, perişan olmuş bir şekilde varış noktamıza ulaştığımızda kendime şunu dedim:

Hayatımda yaptığım en iyi doğa yürüyüşüydü. Bu Al Ghuwair‘ i sonuna kadar yürümek yürümek için ben yine buraya gelirim. İşte o günden birkaç karenin oluşturduğu görsel geçit:

 

 

Aynen öyle… Dana’da yaşadıklarımız inanılmaz bir deneyimdi. Aşağıdaki fotoğraf ise kendi ellerimizle doğada pişirdiğimiz çayımızı belgeliyor :)

Al Ghuwair

Al Ghuwair

Günün sonunda ise mutlu bir şekilde Dana’dan ayrılıp Petra’ya doğru yola koyulduk…

Al Ghuwair

Al Ghuwair

Ürdün’e gitmeyi planlayanlardansanız ve doğa yürüyüşü sizin işinizse Dana tam size göre.

Kral Yolu ve Dana Maliyet

Seyahatimizin 3. etabını oluşturan Kral Yolu ve Dana’da ne kadar para harcadık sorusuna gelirsek:

Madaba’dan Dana’ya taksiyle ulaşım: 70 Dinar
Dana’da konaklama: Tek gece 2 kişi için 15 Dinar (Kahvaltı dahil)
Dana’da öğle ve akşam yemeği: 24 Dinar (2 kişi için)
Dana’da ilk gün yaptığımız yürüyüş için rehbere verdiğimiz ücret: 35 Dinar
Al Ghuwair’e ulaşım ve ardından Petra’ya gidiş için taksiye verdiğimiz ücret: 50 Dinar

Bir sonraki yazımda muhteşem Petra izlenimlerimi anlatacağım… Şimdilik hoşçakalın.

Al Ghuwair

Al Ghuwair

Yorumlar

yorum

Share

Gökçe Demirci