İtalya-Fransa-Monaco’yu Keşfe Çıktık…


27 Oca 2013
Paylaş

10 Günde 2.500km – 5 Ülke – 15 Şehir ile 
Avrupa’da bir deniz tatili macerası

2013 yaz tatili için tatil araştırmasına başlayanlar, bu yazı sizin için. Bu rotayı incelemeden yaz tatilinize karar vermeyin derim. Münih’ten başlayarak Zürih üzerinden İtalya ve Fransa’nın sahillerini 10 gün süreyle keşfettiğimiz yaz tatilimiz belki de 2013 yazı için size güzel bir fikir verir. Neden olmasın?

Zaman çabuk geçiyor… Arabayla Akdeniz sahillerini keşfetmemizin üzerinden 2,5 yıl geçmiş. Ancak her dakikası sanki dün yaşanmış gibi her ayrıntısıyla aklımda. Bu kadar güzel geçen bir tatili unutmak olmazdı zaten. Peki biz nerelere gittik, neler yaptık bu tatilde? İşte ayrıntılar…

Rotamız: Münih (A) – Zürih (B) – Luzern Gölü (C) – Como (D) – Santa Margarita (E) – Portofino (F) – Cenova (G) – Savona (H) – San Remo (I) – Menton (J) – Monte Carlo (K) – Saint Tropez (L) – Cannes (M) – Nice (N) – Verona (O) – Münih (P)

İtalya-Fransa Sahil Turumuz

İtalya-Fransa Sahil Turumuz

Gezi rotamızı kaba hatlarıyla belirlemiştik belirlemesine de ne hangi şehire gideceğimizi, ne hangi otelde kalacağımızı planlamıştık. Hedef ‘Güneş’ idi. Yani yönümüz güneydi, amacımız güzel bir deniz tatili yapmak ve güzel yerler keşfetmekti. Hangi şehre gideceğimize yolda karar verdik hep. Tatilin mottosu: ‘Güneşi görene kadar yola devam’…

Güney’e Zürih üzerinden gitmeye karar verdik. Münih-Zürih yaklaşık 305 km. Yola çıktığımızda takvimler 18 Haziran’ı gösterse de hava yağmurluydu, ancak biz güneşi bulacağımızdan emindik. Bu tatile 4 kişi çıkmıştık (Fatih-Gökçe-Mehrin-Ömer) ve tatil kasamız ortaktı. İlk başta kasaya aile başı 200€’dan, 400€ koyduk. Bloğumda maliyetleri de vereceğim ki, böyle bir tatil az çok kaça malolur fikriniz olur.

Ve 18 Haziran’da saat 14:45 sularında Zürih’e ulaştık. Yağmur dinmişti, böylece biz de rahatça bu güzel şehri gezebildik. İsviçre, 1. Dünya Savaşı sonrası kendi topraklarında imzalanan Lozan ve Montrö Antlaşmalarıyla tarih kitaplarına, oradan da hayatımıza daha biz çoook küçükken girmeyi başarmıştı. Son yüzyılda ise dünyanın para kasası olması itibariyle gündemdeydi. Tabii ki Avrupa Birliği içinde olmayıp  ve bu kadar da zengin olması ile ilgileri üzerine çekmeyi başarıyordu. Biz de bu zenginliği gittiğimizde bizzat gördük. Zürih oldukça pahalı bir şehir aklınızda bulunsun. 2013 yılı başında Venezuela’da yaptığımız tatilde grubumuzda bir de Zürih’li bir arkadaş vardı. Bahçıvan olarak hayatını kazanan bu arkadaş her sene bambaşka bir ülkede tatil yapıyormuş. Mesela 2014 Aralık ayında Peru’da 3 haftalık bir tatil yapacaktı. Bu örnekten ülkenin ve yaşayanların refah seviyesinin ne kadar yüksek olduğunu çıkartabilirsiniz diye düşünüyorum…

Zürih caddelerinde dolaşırken…

Zürih caddelerinde dolaşırken…

Zürih caddelerinde dolaşırken acaba caddelerin altı gerçekten de bankaların altın rezervleriyle dolu mudur diyerek düşünmekten kendimizi alıkoyamadık. Konuşa konuşa Zürih Gölü’ne ulaştık.

Zürih Gölü manzarasında muhteşem dörtlü…

Zürih Gölü manzarasında muhteşem dörtlü…

Zürih

Zürih

Zürih

Zürih

Bu tatilimiz sırasında Dünya Futbol Şampiyona maçlarını seyretmekten de hiç vazgeçmedik. Ne zaman bir televizyon bulsak maçlara göz attık…

DSC05865-imp

Zürih

Zürih

Zürih

Zürih

Zürih

Zürih

Zürih şehrinin sokaklarında dolaşıp burada bir kahve molası verdikten sonra akşam saat 17.00 sularında yola koyulduk. Zürih’den çıktıktan 1,5-2 saat sonra bizi muhteşem bir manzara karşıladı. Burası mavinin, yeşilin birbirine karıştığı Luzern Gölü’ydü.

DSC05892-imp

Luzern Gölü

Luzern Gölü

Luzern Gölü

Luzern Gölü

Yönümüz Como Gölü. Orada evi olan George Clooney’i bir şans belki görürüz umudumuzu hiç kaybetmesek de tahmin edileceği üzere göremedik :(( Ancak sonradan öğrendik ki kendiside tam da o zamanlarda oradaymış. Şanssızlık işte…

Como-Zürih yolu yaklaşık olarak 232 km sürüyor. Como Gölü’nde şans eseri bir Türk’e ait otel bulduk ve burada kahvaltı dahil çift kişilik bir oda için 60€ ödedik. (Hotel Il Loggia to dei Serviti-Via Barelli 4-22100 Como).

Como, etrafı dağlarla çevrili büyük bir göl. İtalya’nın 3. büyük gölü. Göle yukarıdan bakıldığında tam bir insana benziyormuş. Teleferikle yukarı çıkabilir göle yukarıdan bakabilirsiniz.

Como Gölü

Como Gölü

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sokaklarında…

Como sakin sokakları ve güzel doğasıyla kesinlikle görülmeye değer bir yer.
Sırada İtalyan Rivierası var. İlk durağımız Portofino… Buraya Santa Margarita üzerinden geldik. Santa Margarita zenginlerin yaşadığı, turistik bir sahil şehri. Biz burada arabayla dolaşmayla yetindik. Çünkü bizim asıl hedefimiz Portofino!!!

Santa Margarita

Santa Margarita

Portofino yollarında…

Portofino yollarında…

‘I found my love in Portofino’ şarkısı bu güzel, muhteşem yeri gördükten sonra daha bir anlamlı oldu benim için. Burası küçücük ama bir o kadar gösterişli, kıyıdaki pastel renge boyalı evleriyle masaldan çıkma bir yer… Aşkınız da yanınızdaysa burası oldukça romantik bir yer olacaktır sizin için… İşte oraya ait birkaç fotoğraf…

Portofino

Portofino

Portofino ve onunla özdeşleşen pastele boyalı evler…

Portofino ve onunla özdeşleşen pastele boyalı evler…

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino

Portofino 

Portofino mezarlığı

Portofino mezarlığı

Portofino

Portofino

Portofino’daki düğünden bir kare…

Portofino’daki düğünden bir kare…

Mehrin buraya daha önce geldiğinde tam da o sırada Rod Steward’ın düğünü varmış. Biz oradayken yine bir düğün vardı. Ancak kimin olduğunu göremedik. Ancak masal gibi bir yerde evlenmek çok hoş olsa gerek…

O kadar güzel bir limanı var ki… Pastel renklere boyanmış İtalyan evleri sıra sıra. Arkada yemyeşil bir orman. Ön tarafta masmavi bir deniz. Buraya gelin ve bu masal gibi şehri görün muhakkak.

Ancak tabii ki bu masal gibi şehir oldukça pahalı. Biz limana karşı yediğimiz o pek lezzetli olmayan pizzalara toplam 49€ verdik.

Portofino

Portofino

Yönümüz Genova… Bir şehre ulaşınca yaptığımız ilk iş o şehrin merkezini bulup, otel aramak oluyordu. Herkes dağılıyor ve otel fiyatlarını soruyordu, sonrasında aklımıza yatan otelde kara kılıyorduk. Yağmur altında bir-iki otel dolaştıktan sonra Otel Helvetia’da bir oda bulduk. 4 kişi 2 ayrı odası olan suit bir odada  beraber kaldık ve bu oda için kahvaltı dahil 100€ ödedik. Ayrıca otopark için de bir gün için 15€ ödedik.

Aile başı 200€’dan, 400€ daha koyduk kasaya ve Genova sokaklarını dolaşmaya başladık. Nerelere mi giitik? Gramsci, Via di Sottoripa, Via San Lorenzo ve Piazza Matteotti’de dolaştık biraz. Sonrasında ise Piazza delle Erbe’ye geldik. Böylece ilk gecemizde Kristof Colomb’un doğduğu Genova şehrinin sokaklarını keşfetmiş olduk. 2012 yılındaki Endülüs tatilimiz sırasında da Kristof Colomb’un mezarını görmüştük. 2013 yılındaki Venezuela tatilimizde de Kristof Colomb’un keşfettiği kıtaya ayak basarak Kristof Colomb’un izini epey sürmüş olduk…

Genova sokaklarında…

Genova sokaklarında…

Genova’daki 2. günümüzde ise limandaki Neptune adlı korsan gemisini ziyaret ettik. Gerçek bir korsan gemisi olmamakla beraber bir korsan gemisini çok iyi canlandırdıklarını belirtmeliyim. Kamaraları, zindanları, topları ile gezmesi oldukça keyifli bir yer.

Neptune

Neptune

Genova ve korsan gemisi

Genova ve korsan gemisi

Korsan gemisinden Genova limanı

Korsan gemisinden Genova limanı

Genova’nın en çok turist çeken yeri ise Acquario Village. Yani akvaryum… Gittiğimizde biz de bire bir yaşayarak gördük bu turist çılgınlığını. İnanılmaz kalabalıktı. İçeri girmek için uzun süre kuyrukta bekledik. 4 kişi için 72€ verdik. O kadar bekle, üzerine bir de onca para ver durumu olunca bir daha asla Akvaryum tarzı yerlere girmem dedim bu ziyaret sonrası. Gerçekten de o tatilden sonra bir daha asla bu tür yerlere girmiyorum. Ancak daha önce bu tür yerlere gitmediyseniz ve yolunuz Genova’ya düşmüş ise buraya girebilir ve denizin içine kurulmuş bu koca akvaryumda dolaşabilirsiniz.

Acquario Village

Acquario Village

Acquario Village

Acquario Village

Acquario Village

Acquario Village

Ve öğleden sonra Genova’dan ayrılarak yolumuza devam ettik. Yolda giderken bir anda tabelasını gördüğümüz Savona şehrinde öğle yemeği için mola vermeye karar verdik. Savona turistik bir şehir değil. Ancak bizim için çok güzel ve anlamlı bir mola yeri oldu. Öğle yemeğimizi yedikten sonra şehrin meydanına kurulmuş dev ekranda İtalyanlarla birlikte İtalya-Yeni Zelanda futbol maçını seyrettik. Ayrı bir keyif oldu bizim için.

Savona

Savona

San Remo

San Remo

Durmak yok yola devam. Yönümüz batı, hedefimiz İtalya’nın sahil şehri San Remo. Savona-San Remo arası 99 km. San Remo’ya varır varmaz başladık otel bakmaya. Sahibi Çinli olan Hotel Sorriso’da karar kıldık. Bu otel için kahvaltı dahil oda için 60€ ödedik. Tabii ki kahvaltıdan pek birşey beklemeyin. Sadece kuruvasan ve kahve. Ancak biz sabah erkenden kalktık ve yakındaki bir marketten kahvaltılık birşeyler aldık ve kendimize mükellef bir sofra kurduk. Tüm otel müşterilerinin şaşkın bakışları altında kahvaltımızı yaptık…

San Remo güzel bir tatil şehri olmasının yanı sıra tarihte Osmanlı hanedanının birçok üyesini Osmanlının yıkılışı sonrası misafir etmesiyle de ayrıca önemli. Şehirdeki büyük yat limanı nedeniyle merkezde denize girilemiyor. Denize girmek için merkezden yaklaşık 10-15km uzaklaşmanız gerekiyor.

Ertesi gün nerede denize girsek diye düşünürken San Remo’ya çok yakın olan Fransa sınırları içindeki Menton’u duyduk ve vurduk kendimizi yollara. Ancak Fransa’nın masmavi sularında denize girerken dikkatli olmanızda fayda var. Ömer ile Fatih denize girdikten çok kısa bir süre sonra bir telaş denizden çıktılar. Vücutlarında büyük büyük kırmızı lekeler vardı. Anlam veremeyince oradaki Fransızlara sorduk. Le Meduse dediler. Tabii ki turistik bir yer olmasına karşı Menton’da İngilizce bilene rastlamadık. Meğerse Le Meduse deniz anası demekmiş. Bu bölgede oldukça fazla sayıda deniz anası var. Bu nedenle dikkatli olun derim. Menton Fransa’nın Côte d’Azur olarak bilinen masmavi sahilindeki çok şirin bir tatil yeri. Denizi masmavi ve tertemiz. Sahil şeridi boyunca restoranlar ve kafeler var. Karşılaştığımız insanlar çok sempatiktiler ve güler yüzlüydüler. Bizim deniz şemsiyemiz olmadığı için ve hava çok sıcak olduğundan bir restorandan büyük bir şemsiyeyi ödünç aldık. Herkes herkese yardımcı oluyor.

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Côte d’Azur, Menton, Fransa 

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Biz Menton’u çok beğenince ilerleyen günlerde burada kalmaya karar verdik. Menton’dan Monaco arabayla 15 dakika mesafede. Menton’da kalabilir ve arabayla Monaco’ya ya da Cannes şehrine gidebilirsiniz. Biz sahile bakan güzel bir otel bulduk. İsmi Pavillon Imperial ve çift kişilik bir oda için gecelik 75€ ödedik. Menton’da kalıp gündüzleri mavisiyle ünlü Côte d’Azur sahillerini keşfe çıktık. İlk durağımız Menton’a 15 dakika uzaklıktaki Monaco. Menton’dan Monte Carlo 12 km ve Monaco da 14 km uzaklıkta bulunuyor. Monaco, dünyanın en küçük ikinci şehir devleti. Ben böyle bir zenginlik, ihtişam daha görmedim. Herkesin hayatı boyunca kolay kolay göremeyeceği arabaları burada yan yana sıralanmış bulacaksınız. Caddelerinde Formula1 yarışlarının olduğu bu muhteşem yeri görmemezlik etmeyin derim. Biz deniz sonrası plaj kıyafetlerimizle buraya gelince birden bu zenginlik arasında şaştık kaldık, biraz da mahçup olduk. İnsan bu zenginlik karşısında elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor, bir garipleşiyor. Monte Carlo Kumarhanesi ayrı bir olay, ayrı bir ihtişam. Yıllardır geziyoruz ve her gittiğimiz yerden kendimiz için hatıra olarak dolap magneti alıyoruz. Gelmiş geçmiş en pahalı magnet ünvanı hala Monaco’ya aittir. Oraya ait birkaç fotoğrafı paylaşıyorum sizlerle:

Côte d’Azur, Menton, Fransa

Côte d’Azur, Menton, Fransa

DSC06181-imp

DSC06180-imp

Gelmişken ev fiyatlarına bakmamazlık edemedik :)

Gelmişken ev fiyatlarına bakmamazlık edemedik :)

Gece Monaco manzarası

Gece Monaco manzarası

Menton’da sakin bir iki gün geçirip deniz keyfi yaptıktan sonra bir sabah atladık arabaya ve St. Tropez’e ye doğru yol aldık. Fransa’da otobanların pahalı olduğunu belirtmemde fazda var. Aklınızda bulunsun.

St. Tropez ise Monaco’yu aratmayacak zenginlikte ve güzellikte bir tatil yeri. Çok zenginlerin ve ünlülerin yazlıklarının ve lüks teknelerinin olduğu bir yer. Burada Bridget Bardot’un yaşadığını ben bilmiyordum. Gittiğimizde öğrendim. Burada lüks mağazaların olduğu caddelerde, dar sokaklarda gezebilir ve bir tekne turu yapabilirsiniz ki bu tekne turu sırasında zenginlerin yazlıklarını göreceksiniz, mesela Heineken, Bridget Bardot, Yeltsin, Sarkozy, İsviçre Prensesi…

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

St. Tropez

Ve sırada Cannes şehri var. Hollywood yıldızları, kırmızı halı, altın palmiye ödülleri ile Cannes şehri herkesin hayatında yerini almış bir şehir. Görülmeye değer çok güzel bir yer olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım. İşte oraya ait birkaç fotoğraf:

Cannes

Cannes

Cannes

Cannes

Cannes ve o ünlü kırmızı halı… Bize de üzerinde yürümek nasip oldu…

Cannes sahili

Cannes sahili

Cannes

Cannes

Cannes

Cannes

Cannes şehrinde öğle yemeği için biraz restoran araştırması yaptıktan sonra gözümüze güzel gelen bir mekana oturduk. Sonradan öğrendik ki deniz kıyısındaki turistik olmayan bu mekan lezzetli deniz mahsülleri yemek için ideal bir yermiş. Yan masamızda oturan çiftten kadın olan Fransızla evli bir Türk çıkınca muhabbet sırasında ondan bu bilgiyi aldık. Restoranın adı Coquillages BRUN’du. Ancak itiraf etmeliyim ki yediklerimiz bizim damak zevkimizden biraz uzaktılar. Çiğ istiridye, salyangoz, levrek balığı ve kaya balığı çorbası ısmarlamıştık. Ancak balık dışında diğer deniz mahsüllerinin çiğ olması bizi biraz zorladı. (108€).

Cannes gerçekten keyifli bir yer. Cannes Film Festivali zamanında gelindiğinde otel fiyatlarının çok yüksek olacağını düşünüyorum. Ancak bizim yaptığımız gibi Menton’da kalıp arabayla buraya günü birlik ziyaret yapılabilir.

Sırada Nice şehri var. Cannes şehrinde öğlen yemek yedikten ve sokaklarında dolaştıktan sonra yönümüzü Nice şehrine çevirdik. Biz Nice şehrinin dar sokaklarına ve güzel evlerine bayıldık. Şehre hakim olan atmosfer insana huzur veriyor. Şehrin merkezinde pastel renkli evlerin arasında kafelerde oturup sokak sanatçılarının müzikleri eşliğinde keyifli bir zaman geçirebilirsiniz. Ressamlara kendi portrenizi çizdirtebilirsiniz. Oldukça hareketli bir tatil bölgesi. Sahili de oldukça güzel. İşte buraya ait birkaç fotoğraf:

Nice

Nice

Nice hatırası

Nice hatırası

Nice sahilinde bu tatlı kızları bulduk :)

Nice sahilinde bu tatlı kızları bulduk :)

Nice şehir merkezi

Nice şehir merkezi

Fransız Rivierası’nı keşfettiğimiz bu deniz tatilini İtalya’nın tarihi şehri olan Verona’da tamamlamaya karar verince yönümüzü bu güzel şehre çevirdik. Ancak Verona şehrinde her yıl yapılan açıkhava oprerasına denk geldiğimiz için bu şehirde otel bulmakta çok zorlandık. Tarihi arenasında yapılan bu konserler oldukça ünlü ve konserler zamanında şehir bu nedenle çok kalabalık. Saatler süren otel bulma çabalarımız ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Son çare olarak şehrin merkezine yakın bir yerdeki öğrenci yurdunu aradık ve orada bir gece için kişi başı 20€ ödeyerek bir oda tuttuk. Hepimiz aynı odada, ranzalarda yatarak öğrencilik yıllarımıza geri dönmüş olduk :) Yurdun adresi: Ostello Della Gioventi “Villa Francescatti” Salita Fontana del Ferro, 15-37129 Verona Tel: (045) 590 360. Bence bir iki gece kalınabilecek bir yer. Orada kalanların hemen hepsi genç öğrenciler. Şehre yürüme mesafesinde ve temiz. Ancak tabii ki konforu düşük. Ancak otelde konfor aramayanlardansanız burası gayet iyi bir seçenek. Yalnız burası bir yurt olduğu için gece yarısından önce yurda geri dönmeniz gerekiyor. Çünkü kapıları kitliyorlardı.
Verona şehrine biz Demirci Ailesi olarak bayıldık. Roma şehrine çok benziyor. Klasik Romalılardan kalma antik Arena’sı şehrin tam tarihi meydanında. Verona UNESCO Dünya Mirasları listesinde. Şehrin ortasından Adige Irmağı geçiyor.

Biz şehirde kaldığımız süre boyunca Erbe Meydanı’nı, Arena’yı, Piatra Köprüsü’nü, Bra Meydanı’nı ve Romeo Ve Juliet’in evini ziyaret ettik. Kan davalı iki ailenin çocukları olan Romeo ve Juliet’ in büyük aşk hikayesini bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. 16. yüzyılda yaşayan varlıklı ve ünlü iki İtalyan ailesi Capuleti ile Montecchi birbirlerine yıllardır düşmandırlar. Montecchi ailesinden Romeo, Capuleti ailesinden Juliet’i görür görmez âşık olur. Ancak iki aile arasındaki düşmanlığa karşı koyamazlar. Juliet ailesinin baskısından kurtulmak için ilaç içer ve ölü taklidi yapar. Amacı herkesi kendisinin öldüğüne inandırıp Romeo ile kaçmaktır. Ancak Romeo sevgilisini bulduğunda onun gerçekten öldüğünü zanneder ve zehir içerek kendini öldürür. İlacın etkisi geçip Juliet kendine geldiğinde Romeo’nun cesediyle karşılaşır ve bu acıya dayanamayarak intihar eder. İki ailenin nefretinde yeşeren bu aşk iki aşığın ölümüyle ölümsüzleşir. Hala günümüzde Romeo ve Juliet büyük bir aşkın simgesi değil midir? Bu hikayenin Verona şehrinde geçtiğine inanılıyor. Ve o evin de Caputeli ailesinin evi olduğu rivayetler arasında. Bu konuda net bir bilgim yok. Ancak turistlerin ziyaret etmeden şehirden ayrılmadığı bir yer burası. Oldukça kalabalık. Duvarları sevgililerin isimlerinin yazılı olduğu kağıtlarla dolu. Biz de kendi aşklarımızı bu evin duvarına asarak Romeo ve Juliet’in aşkı gibi ebedileştirmek istedik…

DSC06379-imp

Romeo ve Juliet’in aşkına tanık olan evin bahçesi

Verona

Verona

Verona ve Antik Romalılara ait Arena

Verona ve Antik Romalılara ait Arena

Verona

Verona

Verona

Verona

Verona

Verona

Öğle yemeği için şehirde küçük bir araştırma yaparak lokal, şirin bir restoran bulmayı başardık (İsmi Pizzeria Marechiaro Via S. Antonio Mi Manda Marco Bar Marconi). Yediğimiz pizzalar gerçekten lezzetliydi. Deniz mahsülerinden yapılmış olan risottoya ise hepimiz bayıldık (50€).

DSC06397-imp

Tarihi meydanda Arenaya karşı kahve ve tiramisu keyfi…

DSC06407-imp

Verona’da bir gece…

Verona’da bir gece…

… Ve kaldığımız yurt ile ranzalarımız…

DSC06414-imp

18 Haziran’da Münih’te başlayan yolculuğumuz 27 Haziran’da yine Münih şehrinde son buldu.

Münih …Marienplatz, arkadaki kilise ise Münih’in simgesi Frauenkirche

Kuşbakışı Münih

Kuşbakışı Münih

10 günde 2.500 km’ye yakın yol yaptık ve tam 5 ülke gezdik. Bu tatilimizde pansiyon tarzı otellerde kaldık ve toplam aile başı 1.500€ para harcadık. Zürih şehri, Como gölü, aşk şehri Portofino, Kristof Colomb’un şehri Genova ve San Remo dahil olmak üzere Fransız Rivierasının en güzel şehirlerinden olan Cannes, Nice, St. Tropez ile Menton’u keşfettik, dünyanın en küçük 2. ülkesi olan Monaco’nun zenginliğini bizzat yerinde yaşadık. Avrupa’da güzel bir deniz tatili yapmak isteyenlere ilham olması dileğiyle bu tatilin ayrıntılarını sizlerle paylaştım. Biz bu tatilden çok keyif aldık, umarım keyif alacağınız bir tatiliniz için size ilham kaynağı olur…

Gökçe Demirci

İtalya-Fransa-Monaco’yu Keşfettik…

(18-27.06.2010 Tatil Notları)

Yorumlar

yorum

Share

Gökçe Demirci

Yorumlar

  1. bu yaz tatilimiz için italya turları yapmaya calısırken, sonunda bır seferde bır kac ulke mı gezsek sorusunu aklımıza getırmıstık. ancak buyuk cesaret gerektıgını dusunerek bır turlu karar veremıyorduk. sans eserı google’da arama yaparken yazınızla karsılastım ve gercekten bıze cok yardımcı olacagını dusunuyorum. muhtesem bır rota cıkarmıssınız gercekten. yazdıgınız ıcın cok tesekkurler. :) sevgıler

  2. Merhaba Elif Hanım,

    çok teşekkür ederim mesajınız için. Yazım amacına ulaşmış yeni tatillere ilham olmuş demek ki. İşte bu beni yeni yazılarım için motive ediyor :) Güzel bir tatil geçirmeniz dileğiyle. Sevgiler