19 Kas 2014
Bu sene Eylül Ayı’nda ne kadar çok ismini duyduk Venedik’in. Hollywood yıldızı George Clooney ve Lübnan asıllı avukat nişanlısı Venedik’te evlenince dünyanın gözü bu şehre dönüverdi hemen.
Türkiye için, sinemaseverler için de bu sene özeldi. 71. Venedik Film Festivali’nde ‚Sivas‘ filminin çocuk başrol oyuncusu Doğan İzci en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü.
Biz de tam bu gelişmeler olurken Venedik’teydik… Sanırım herk Türk’ün ya da her milletten insanın dersem daha doğru olacak Romantizmle birleştirdiği ve ömründe muhakkak bir kez görmek istediği, kanallar şehri Venedik’teydik…
Venedik şehri için sanırım çok fazla birşey yazmaya gerek yok. O zaten ününü, büyüsünü tüm dünyaya salmış çok özel bir şehir. Yani Venedik’e neden gitmelisiniz diye bir yazı yazmak çok gereksiz olur. Venedik’e ömürde bir kere gidilmeli. Bunda hemfikiriz. O halde oraya gidildiğinde ne yapılabilir, yakın zamanda orayı görmüş kişi olarak ben ne tavsiye edebilirim size onları aktarmam daha doğru olur…
İşte Venedik Tüyoları…
Venedik’te yapılması gereken ilk şey önce sokaklarda kaybolmak olmalı bence. Amaçsızca dar sokaklarında ve köprüler üzerinde yürümek, şehri keşfetmek gerek. Sokak boyunca ilerlerken birden insanın karşısına bir kanalın çıkması ve yolun orada bitmesi, gerisin geriye gidip başka bir yol bulmak, rengarenk maskelerin sergilendiği vitrinlere bakakalmak…
Öyle bir şehir düşünün ki 118 küçük ada birbirine köprüler ve su kanallarıyla bağlı olsun. Böyle bir yerde bilindik, herkesin alışkın olduğu gibi arabayla, otobüsle seyahat etmenin imkansız olduğunu tahmin edeceksinizdir. Yağmurun yoğun olduğu dönemde meydanların, sokakların sular altında kaldığını da düşünürsek aslında Venedik’te yaşamak çok keyifli değildir diye düşünüyorum. Ancak tam da bu noktada büyünün yattığını söyleyebilirim. Bu şehir insana bambaşka bir deneyim sunuyor ve yaşattıklarıyla büyülüyor. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan bir haberi hatırlıyorum da Venedik’te su seviyesi 149 santimetreyi bulmuş ve tüm eski şehir sular altında kalmıştı. Şehrin en alçak noktasının olduğu San Marco Meydanı’nda sandalyelere oturmuş mayolu turistlerin fotoğrafları vardı haberde. Kimi elbiseleriyle köprülerden atlamış, kimi mayolarını giyip kanallarda yüzmüştü. Ben her ne kadar kanalda yüzme isteğiyle yanıp tutuşmasam da Eylül Ayı’nda belki yağmur olur ve belki biz de sular altında kalan San Marco Meydanı’nı görebiliriz diyerek de beklemedim değil. Ancak şansımıza muhteşem güneşli bir hava vardı Venedik’te. Ama bilinmez, belki siz ordayken böyle bir olaya denk gelebilirsiniz. Bunun da farklı bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Yanınıza su geçirmeyen bot alın yeter.
Venedik sokaklarında kaybolduğunuzda inanın çok keyifli dakikalar geçireceksiniz.
Geceleri sokaklar olabildiğine sessiz olsa da gündüzleri tam tersine olabildiğine hareketli, eğlenceli ve kalabalık.
Aramızda bir tiyatro sanatçısı olunca aşağıdaki kareleri yaşama fırsatımız da oldu. Zeynep Ablam Pandomim yapan bir sokak sanatçısına eşlik ederken biz oldukça keyifli anlara tanıklık etmiş olduk.
ve bir de rengarenk, çeşit çeşit maskelerden bahsetmeliyim… Tarihi 800 yıl öncesine dayanan 1979 yılından bu yana gelenekselleşen Venedik Karnavalı’nın aslında köklerinin dine dayandığını biliyor musunuz? Hristiyanların 40 günlük bir perhize girmeden önce gerçekleştirdikleri kutlamalar günümüzde ilk anlamlarını yitirerek bir karnavala, eğlenceye dönüşmüş. Mesela Brezilya’daki Rio Karnavalı ya da Almanya’daki Fasching kutlamaları hepsi aynı dönemde yılın Şubat Ayı’nda aynı amaçla yapılıyor. Hristiyanlar perhiz döneminde et ve yüksek protein içeren besin maddelerini tüketmiyorlar. Karnaval sözcüğü de Latincede etten mahrum kalmak anlamına geliyor.
Venedik’te insanlar Şubat Ayı’nda düzenlenen bu karnavala maskeleriyle, kostümleriyle katılıyorlar. Biz eğer olur da tekrardan Venedik’e yolumuzu düşürmek istersek bu sefer kesinlikle Şubat Ayı’nda oraya gitmek istyoruz. Karlar altındaki, maskeli Venedik’i yaşamak ilginç bir deneyim olur kesinlikle.
ve tabii ki Gondol turu… Bence kesinlikle yapılmalı. Uzun, kısa ve orta mesafe rotalardan biz orta mesafeli olanı seçtik ve 6 kişi için 120 Euro ededik. Yaklaşık 40 dakika süren gezi inanın çok keyifliydi. Gondol turları aşağı yukarı her yerde aynı. Zaten paranızın karşılığında makbuz alıyorsunuz. Kazıklanır mıyım diye korkmayın. Bir yerde pazarlık yapılabildiğini okumuştum. 120 Euro’nın altına anlaşırsanız ne ala, aksi takdirde fazlasını da sakın vermeyin.
Bu gezi sırasında gondolu süren kişi tarafından kısa kısa bilgiler edinse de insan, aklında sadece gezi sırasında yaşadığı deneyim kalıyor. Artık gondol sürmede uzmanlaşmış kişilerin nasıl bir ustalıkta manevralar yaptığını görmek, gondol trafiği arasında şaşkınca etrafa bakınmak, asıl keyifli olan. Benim bu gezi sırasında aklımda kalan en ilginç bilgi ‘İç Geçirme Köprüsü’ oldu. Yukarıdaki ve aşağıdaki resimde gördüğünüz köprü dönemim hapishanesine giden köprü aslında ve mahkumlar hapishaneye girmeden önce o köprüde durup, şehre bakıp şöyle bir iç geçirirmiş. Adı buradan geliyor. Ne kadar ilginç öyle değil mi?
Fotoğraf çekmekten hoşlanan kişiler ise eminim gondol gezisi sırasında çok güzel kareler yakalayacaksınız.
Venedik’te birçok köprü olduğunu daha önce söylemiştim. Bunlardan en ünlüsü Rialto Köprüsü. Tahmin edeceğiniz gibi üstü turist dolu. Fotoğraf çekmek, çekilmek insan kalabalığı nedeniyle zor olsa da köprünün üzerinden gördüğünüz manzara çok güzel.
Ama benim hoşuma giden, manzarasına bayıldığım başka bir köprü daha var. Accademia Köprüsü… Bu köprü Rialto ile birlikte Büyük Kanal üzerinde yer alıyor. Bu köprü üzerinden manzara bir başka güzel…
Venedik şehrinde kanallar ve gondollar kadar ünlü ve romantik başka bir yer ise San Marco Meydanı…
Venedik’te Osmanlıdan veya Bizanstan izlere rastlamak bu meydanda mümkün. 4. Haçlı Seferleri sırasında Bizans Dönemi’ne ait eserlerden birkaçı Venedik’e taşınmış. Bunlardan en önemlisi de 4 bronz at. Ünlü San Marco Meydanı’ndaki Bazilika önünde bu atların bir kopyasını göreceksiniz. Orjinal bronz atlar ise müze bölümünde sergileniyor.
Eğer San Marco Bazilikası’nı görme şansına sahip olursanız, ki önünde uzanan ve hiç bitmeyecek gibi görünen turist kuyruğu nedeniyle herkese nasip olmayabilir, bazilikanın içindeki altın sunak da Bizans dönemine ait ve yine İstanbul’dan getirtilmiş.
Biz San Marco Bazilika’sın önünde uzanan, Bazilika’yı görmek için yanıp tutuşan! turistlerin oluşturduğu sırayı görünce bu işe hiç kalkışmadık. Venedik’e 2 kez gittik. İkisinde de bu Bazilika’nın içine giremedik, daha doğrusu zamanımızı o kuyrukta öldürmek istemedik.
Bu meydanda yapabileceğiniz başka bir turistik aktivite de meydandaki kuleye çıkıp Venedik’i kuş bakışı seyretmek olabilir. Biz ilk Venedik tatilimizde bu aktiviteyi gerçekleştirmiştik. Bence yapılmasa da olabilir. Size kalmış.
AMA San Marco Meydanı’na gece gelmeyi asla atlamayın. Akşamları meydandaki restoranların önündeki orkestralar tam bir müzik ziyafeti sunuyor. Bir orkestra çalmaya başladığında yanındaki durup onu bekliyor. Böylece sesler birbirine karışmıyor. Canlı müzik eşliğinde San Marco Meydanı ışıkları altında dans etmek serbest…
Tabii ki bu güzel meydanı gündüz gözüyle de görmelisiniz. Biz meydanda fotoğraf çektirirken çok keyifli dakikalar geçirdik.
Gelelim en hayati konulara. Venedik’te nerede kalabilirsiniz? Venedik’te nerede yiyebilirsiniz?
Venedik’te nerede kalabilirsiniz?
Biz yaptığımız uzun araştırmalar sonunda (tam bir haftasonumuzu buna ayırdık dersek yalan olmaz) çok güzel bir yer bulduk. Venedik’te Rialto Köprüsü’ne 5 dakika yürüme mesafesinde kanalın yanında gerçek bir Venedik evi kiraladık. Eğer kalabalık grup olarak gidiyorsanız bu bir avantaj olacak. 6 ya da 8 kişi bir evde kalabilirsiniz. Bizim kaldığımız ev 3 oda, bir salon, mutfak ve banyodan oluşuyordu. 6 kişi bu evde çok rahat bir şekilde kaldık. Evi bulduğumuz şirketin ismi Venice Gency. Şehrin birçok yerinde ev kiralıyorlar. Şehir merkezinde olmasına dikkat edin bence. Dediğim gibi biz Rialto Apartmanı’nı kiraladık ve gecelik 230 Euro / 6 kişi ödedik. Önceden yaptığım araştırmalar sırasında Venedik’teki otellerin durumlarının çok iyi olmadığını okumuştum. Ancak insanlar kendi evlerini renove ederek turistlere kiralıyorlar. Yani evler otellerden çok çok daha iyi konumda. Tertemizdi. Tek problem son gün elektrikler kesildi ve bu sorun uzun süre çözülemedi. İnternet için ayrıca para ödemek gerekiyordu. Biz biraz pazarlıkla internete para ödemedik. Sistem şu şekilde: Buluşma noktası ayarlanıyor. O saatte kesinlikle buluşma noktasında olun. Akşam belli bir saatten sonra Venedik’e varacaksanız bunu daha önce söyleyin otel görevlisine. Aksi takdirde extra ücret kesiyorlar. Buluşma yerine gelen görevli sizi alıp eve götürüyor. Anahtarı veriyor, anlaşma imzalanıyor. Bu kadar. Tatil bittiğinde kapıyı çekip çıkıyorsunuz. Aşağıda evin salonu ve interneti bulan bizlerin bir fotoğrafı var…
En keyifli olanı da sabah kalktığımızda kanallardaki haraketli trafiği seyretmek oldu. Sabah saatlerinde kanalların çok hareketli olduğunu söylemeliyim. Sebze-meyve taşıyanlar, çöp toplayanlar… Çok ilginç bir görüntü çıkyor ortaya… Bu evi Booking.com internet adresinden bulduk.
Venedik’te nerede kahvaltı yapabilir, nerede yemek yiyebilirsiniz?
Venedik bu kadar turistik olunca lokal mekanlar bulmak da bir o kadar zor oluyor. İlk gün akşam saatlarinde Venedik’e ulaştık. Otele yerleşme faslı bitince internetten başladık araştırmaya. Trip Advisor’da bir numara olan ve İtalyan makarnası yapan bir mekan gözümüze çarptı. Yemeğe çok fazla para vermek istemeyince bu mekan bize çok cazip geldi. Gittik, bulduk (mekanı bulma da epey zorlandık diyebilirim), ve makarnalarını denedik. Kimimiz beğendi, kimimiz ortalama buldu. Ama eğer ayak üstü birşeyler atıştırmak istiyorsanız, bizim gibi yemeğe çok fazla para ayırmak yerine yemek sonrası bar tarzı mekanlarda zaman geçirmek fikrindeyseniz bu mekan size göre. Makarnanın çeşidini ve sosunu seçiyorsunuz, onlar hemen önününüzde hazırlıyor. İsmi Alfredo. Mekanda fotoğraf çekilmesi yasak olsa da biz sizin için izinle bir fotoğraf çekmeyi başardık. Zaten Türk olduğumuzu öğrenince epey ilgi odağı olduk. 6 kişi makarna yedik ve toplam 40 Euro ödedik. Makarnaları kendileri yapıyorlar ve oldukça taze. Bence denenebilir.
2. günün akşamı Venedik’in adalarındaydık ve yemeğimizi orada yedik. Adalar kısmını ayrıca yazacağım. Bence Venedik’ten çok daha güzel ve keyifliydi.
Ancak öncesinde size Venedik’te Rialto Köprüsü yakınlarında süper bir mekan tavsiye edeceğim. Kaldığımız evin bir artısı da bu mekanı keşfetmemize ön ayak olmasıydı. Direk kaldığımız sokakta yer alan bu mekanda 2. akşamımızda canlı müzik vardı ve tek kelimeyle muhteşemdi. Garsonlarının bir yandan şarap içip bir yandan servis yaptığı bu mekan olabildiğine lokal, olabildiğine keyifli. Burada yemek yiyebilir ya da bizim gibi akşam kapanışlarını burada yapabilirsiniz. İsmi Bacarando. Adres: Corte de l’orso. Kesinlikle deneyin.
Kahvaltı için de bir öneride bulunabilirim. Bizim ekip henüz sabahın erken saatlerinde uyurken ekibimizin en genç ruhlu kişisi Engin Abi sabah saatlerinde şehri keşfe çıkmış, sessiz Venedik sokaklarında güzel bir gezinti yapmış. Bu gezi sırasında da birkaç güzel cafe keşfetmiş. Biz de başka bir araştırma yapma gereksinimi duymadan 2 sabah burada sandiviç ve coppucino eşliğinde kahvaltı yaptık. İsmi Molinari Cafe. Adres: Campiello S. Stefano. 6 kişi yaklaşık 40 Euro ödeyerek lezzetli sandiviçlerinden yedik ve coppucino içtik. Bir de çok tatlı Amerikalı bir teyzeyle tanıştık. Her sabah burada kahvesini içen ve sokağın başında yaşayan teyzeyle 2 sabah sohbet etme fırsatımız oldu. Bir İtalyan ile evlenen kızının peşinden İtalya’ya yerleşen bu yaşlı teyze oldukça konuşkandı.
Venedik’e nasıl ulaşabilirsiniz?
Bir diğer hayati konu da adalar ve kanallar şehri Venedik’e ulaşmak. Biz Münih’ten arabayla yola çıktık ve 4 saatte Venedik’in ana karasına Mestre’ye ulaştık. Mestre’de tren istasyonun hemen yanında bir otopark bulduk ve arabamızı 3 günlüğüne buraya bıraktık (3 günlük otopark ücreti 18 Euro). Mestre’den kalkan trenlerle direk Venedik’in kanallar kısmına ulaşmak çok pratik. Trene kişi başı 1,25 Euro ödedik. Her 5-10 dakikada bir tren var ve yaklaşık 10 dakikalık bir yolculuk. Trenden S. Lucia durağında inip tren istasyonundan çıkınca karşınıza birden muhteşem bir Venedik çıkıyor. Tarihi Haydarpaşa Tren İstasyonu’nda inip İstanbul’u ilk kez görmek gibi birşey. Hatta aramızda ‘Seni yeneceğim Venedik’ tarzında espri yapan bile oldu :))
Bizim kalacağımız yer Rialto Köprüsü yakınında olduğu için biz tekrardan bir deniz otobüsüne bindik. Bunun için de kişi başı tek gidiş için 7 Euro ödedik. Günlük biletler de var. Eğer gün içinde birden fazla deniz otobüsüne binmeniz gerekiyorsa günlük bilet alabilirsiniz. Kişi başı 20 Euro. Bu biletle Venedik’in adalarına da gidip gelebilirsiniz.
Eğer Venedik’e uçakla gelecekseniz Marco Polo Havalima’nından kalkan otobüslerle Venedik’e ulaşabilirsiniz.
Biz ilk Venedik seyahatimizde Mestre’de yani anakarada bir otel seçmiş ve her gün Mestre’den trenle Venedik’e gidip gelmiştik. Ben bunu kesinlike tavsiye etmiyorum. Venedik kanallarının yanında bir Venedik Evi’nde kalmak, sabahları kalkar kalkmaz Venedik sokaklarına çıkmak, akşam yürüyerek eve ulaşmak bence çok daha keyifli. Zaten Mestre’de kaldığınızda hergün vereceğiniz yol parasını hesapladığınızda biraz daha fazla para vererek Venedik’te kalmanın aslında o kadar da maliyetli olmadığını göreceksiniz.
Venedik’e kaç gün ayrılmalı?
Biz Venedik’te 2 gece 2 gün kaldık. Venedik kadar Venedik’in adaları Murano ve Burano’da görülmeye değer yerler. Bu nedenle tam bir günümüzü Venedik’e, diğer günümüzü de Murano ve Burano Adaları’na ayırdık.
Murano ve Burano kaçamağımızın ayrıntıları için lütfen tıklayın:
Görülmeye değer Murano ve Burano
Eğer San Marco Meydanı’ndaki Bazilika’ya zaman ayırmak, meydandaki kuleye çıkmak istiyorsanız Venedik’e 2 gün ayırmakta fayda var. Ancak bir gününüzü Murano ve Burano Adaları’na ayırmayı sakın ihmal etmeyin. Ben Highlightlarım bu adalar… Bu iki ada için ayrı bir yazı yazacağım. Çok yakında :))
Biz Venedik tatilimizi İtalya’nın bir diğer romantik şehri, Romeo ve Juliet’le ünlü Verona ve yine İtalya’nın ünlü Garda Gölü’yle birleştirdik. Bu tur için de 4 gün ayırdık. 2 gece Venedik’te kaldık. Bir gün Venedik’e, bir gün Venedik’in adalarına ayırdık. 3. günün sabahı yola çıktık ve Venedik’e çok yakın olan Verona’ya gittik. Bu şehirde yaklaşık 3-4 saat geçirdik. Romeo’nun Juliet’inin yaşadığı evi ziyaret ettik, aşklarımızı duvara yazmayı ihmal etmedik ve şehrin o güzel meydanında bir mola verdik. Ardından aynı günün öğleden sonrasında Garda Gölü’ne geçtik. Garda Gölü’nde güzeller güzeli Sirmione’de kaldık. Akşam üstü Sirmione’ye, Garda Gölü’nün en güney noktasına ulaşmıştık. O akşam ve ertesi sabah Sirmione’yi keşfettik sonrasında ise Garda Gölü’nün haritaya baktığınızda sol kıyısını takip ederek gölü güneyden kuzeye keşfettik. Garda Gölü şaraplarıyla, zeytin bahçeleriyle ünlü bir bölge. Yolda ara ara mola verdik. Şarap bağlarına gittik. Şarap tattık, şarap ve zeytinyağ satın aldık. Muhteşem bir deneyimdi. Öyle güzel bir yere gittik ki tepeden Garda Gölü’nün tüm güzelliğini görme fırsatımız oldu. Aynı günün gecesinde 4 günü arkamızda bırakmış ve Münih’e, evimize ulaşmıştık.
Bence sadece Venedik’e uçup orada birkaç gün geçirmek yerine bizim yaptığımız gibi şehir ve doğayı birleştirebilir çok güzel bir deneyim yaşayabilirsiniz. Bunun için aşağıda linklerini vereceğim yazılarıma muhakkak göz atın.
Off The Road On the Track Venedik’teydi. Bu sefer kardeşlerle…
Eylül 2014
[…] En pratik Venedik Rehberi […]
[…] En pratik Venedik Rehberi […]
[…] En pratik Venedik Rehberi Görülmeye Değer Venedik Adaları: Murano ve Burano […]
[…] En pratik Venedik Rehberi Görülmeye Değer Venedik Adaları: Murano ve Burano Verona Gezi Rehberi: İlk görüşte AŞK… İtalya’nın Garda Gölü’nde şarap ve doğa kaçamağı… […]
[…] muydunuz? Yine yeniden Güney Tirol… Verona Gezi Rehberi: İlk görüşte AŞK… En pratik Venedik Rehberi İtalya’nın Garda Gölü’nde şarap ve doğa […]