24 Nis 2019
”Oransal olarak bakıldığında Polonya en yüksek sayıda kurbanı veren ülkedir.” Bu cümle, Polonya seyahatimiz sebebiyle okuduğum, dönemi akademik açıdan mercek altına yatıran kitaptan. İsmi Gestapo – Nazizim Döneminde Tahakküm ve Terör ( Cartens Dams & Michael Stolle / İletişim Yayınları).
”Polonya, Nazilerin imha savaşını başlattığı yer. ” Tarihte Polonya Nazi Dönemi ile bu kadar iç içe geçmişken bu topraklara gelindiğinde bu dönemi pas geçmek olmaz. Bu nedenle, ben de bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Tarihi bilgileri bu kitaptan yapacağım alıntılarla size aktarmak istiyorum.
İlk olarak kısa bir bilgi : Nazi Almanyasının Polonya’ya girmesi 1939 sonbaharına denk geliyor. O dönemde henüz yaşananlar soykırım boyutunda değildi. Toplu katliamların başlaması Nazilerin Polonya topraklarını işgal etmesi dönemine denk geliyor.
Soykırıma giden yolu bloğumda özellikle anlatmak istiyorum. Çünkü bence oldukça çarpıcı noktalar içeriyor. (Tırnak içindeki metin yukarıda ismini verdiğim kitaptan alıntıdır):
”1939 sonbaharındaki Polonya seferinin henüz ilk haftalarında 7.000 Polonyalı Yahudi hareket birliklerince öldürüldü. İzleyen aylarda, yaklaşık 1940 sonbaharına denk Yahudiler gitgide haklarından mahrum bırakıldılar, evlerinden çıkarıldılar ve bir kısmı gettolara gönderildi. 1941 ilkbahar ve yaz aylarında sorunlar ağırlaştı, özellikle de Alman ordusunun Sovyetler Birliği’ne saldırmak üzere hareket geçmesiyle. Soykırım olarak nitelenen vaziyete, Genel Hükümet bölgesinde dört evrede gelindi.
Öncelikle, doğrudan kitlesel katliam kararı, diğer planlar başarısız olduktan sonra alınmıştır. Bu planlardan biri de Avrupalı Yahudilerin uzaklardaki Madagaskar’a gönderilmesi yönündeki absürd fikirdi. İcra gruplarının 1941 yazında Sovyetler Birliği’nde yürüttüğü faaliyetler, ”Yahudi sorununun” ele alınmasına ilişkin daha sonra değinilecek yeni dinamikleri ortaya çıkarttı. O sıralarda, Genel Hükümet’e beşinci bölge olarak katılan Doğu Galiçya’da Yahudi erkekleri SS ve polis birliklerinin öncülüğünde kitlesel katliamdan geçirilmişti. Yıl sonuna kadar katledilen kişi sayısı 60.000’dir. … Buna ek olarak polis 1941’den itibaren kamplardan veya gettolardan kaçan Sovyet savaş esirlerini veya Yahudileri yargı kararı olmaksızın vuruyordu. Yahudilerin – Alman işgalcilerin gözünde – Genel Hükümet bölgesinde yeri olmadığından, dünyadan silinmeleri gerekiyordu. Nasyonel sosyalistlerin hüsnütabiriyle bunun adı ”Yahudi sorununun nihai çözümü” idi. Yani, soykırımın yolu, başlangıçta çok sayıda bağımsız yerel inisiyatif tarafından döşenmişti. Buna, iktidarın merkezi olan Berlin’de Heydrich ve Müller’in katılımıyla yapılan Wannsee Konferansı’nda zirveye ulaşan planlama ve düşünceler eklendi. İkinci aşama 1941 ilkbaharında başlar: 16 ve 17 Mart’ta polis birlikleri çalışmaya uygun görülmeyen Yahudileri, Lubnin (Polonya) ve Lemberg’deki (Almanya) gettolardan toplayarak Belzec’te (Polonya) yeni inşa edilen imha kampına götürdüler – Reinhard Aksiyonu başlamıştı. Mayıs 1942’de bunun yerel bir gelişme olmadığı çoktan netleşmişti. Lubnin (Polonya) bölgesindeki Sobibor’da bir ek imha tesisinin inşasıyla bu konuda yeni bir adı daha atıldı.
Mayıs veya Haziran 1942’de beş bölgenin tümünde gettolarda geniş kapsamlı bir boşaltmalar yapıldı. Üçüncü aşama başlamıştı: Bu evrede Genel Hükümet’in sivil idaresi Yahudi meselelerine ilişkin yetkilerini SS ve polis aygıtı lehine kaybetti. Esas yetkili olan Gestapo kapsamlı görevler için yeterli personele sahip olmadığından SS ve polis idarecileri görevler üstlendiler. … İmha kamplarına nakiller artık büyük ölçekte gerçekleştiriliyordu. … Halihazırdaki Auschwitz toplama kampı, Birkenau kampının eklenmesiyle imha kampı olarak genişletildi. Bu kamplarda toplam 2,5 ile 3 milyon arasında insan planlı bir şekilde katledildi.
Ancak Yahudiler, her zaman mezbahaya giden kurbanlık koyun değildiler: Nisan 1943’te Varşova gettosunda silahlı ayaklanma çıktı ve acımasızca bastırıldı. Doğu Galiçya’daki son getto 18 Haziran 1943’te boşaltılıp yok edildi. Belzec’teki (Polonya) kamp çoktan kapatılmış olduğundan eski yöntem olan kitlesel kurşuna dizmeye başvuruldu. 1943 yazında Genel Hükümet bölgesinde Yahudiler sadece çalışma kamplarında veya yer altında bulunabiliyorlardı: Dördüncü ve son aşama başlamıştı. Ekim 1943’te Sobibor (Polonya) ve Treblinka (Polonya) imha kamplarında ayaklanmalar çıktığında, bu Nazi tarafından ”Hasat festivali aksiyonu”nun emrinin verilmesine bahane edildi. Genel Hükümet’in doğusunda hala yaşayan bütün Yahudiler öldürülecekti. 2 ve 3 Haziran 1943’te Genel SS, Silahlı SS, düzen polisi ve güvenlik polisinin adamları 40.000’den fazla insanı vurarak öldürdüler. Saklanan Yahudiler izleyen zaman diliminde polis devriyelerince yakalanıp vuruldular. … Gettoları boşaltıyor, Yahudileri imha kamplarına ya da doğrudan idam yerlerine götürüyorlardı. … Eylemler kıyametvari haller almıştı: Çocuklar bir top gibi havaya atılıp düşerken vuruluyorlardı, anneler çocuklarının gözleri önünde öldürülüyor, çocukların kafaları annelerinin yanında patlayana kadar duvarlara vuruluyordu. … Oransal olarak bakıldığında Polonya en yüksek sayıda kurbanı veren ülkedir.”
Seyahatlerimiz sırasında ise Yahudi Soykırımı ile beni en çok etkileyen 2 Müze var. 3. yer ise bir meydan ve Krakow’da…
İlki, Amsterdam’daki Anne Frank Müzesi. Anne Frank’ın soykırımdan kurtulmak için bir evde gizlice yaşadığı 2 yılı anlatan günlükleri sonradan toplama kampından sağ kurtulan babası tarafından kitap haline getirilmiş. Bu kitabın Türkçe çevirisi Müze’de satılıyor. Ben oradan satın alıp okumuştum. Beni derinden etkileyen bir hikaye oldu. Saklandıkları ev şu anda müzeye çevrilmiş. Gidip görmenizi tavsiye ederim. Anne Frank’a ne olmuş diye sorarsanız… Komşuları tarafından ihbar edilmişler. Savaşın bitmesine çok az kala, 1945 yılında yakalanıp Bergen’deki toplama kampına gönderilmiş. Daha 16 yaşındayken de orada ölmüş. Auschwitz’e gönderilen babası, aile bireyleri içinde toplama kampından sağ kurtulan tek kişi…
İkinci olarak ise Prag’daki Yahudi Getto’su içinde yer alan Müze var. Bu Müze’de 2. Dünya Savaşı sırasında Prag’da yaşayan ve soykırım sırasında ölen 80.000 Yahudi’nin ismi tek tek duvarlara yazılmış. 80.000 telaffuz edilirken belki de tam etki yaratmıyor olabilir. Ama 80.000 ölen insanın isimlerini duvarda görmek çok sarsmıştı beni. Bu müzedeki bir diğer ayrıntı ise toplama kamplarında yaşayan çocukların yaptığı resimler. Çocuk her yerde çocuk. Ölümün olduğu yerde de… Çocukların gözünden ölüm evleri olan toplama kamplarında dünya nasıl görünüyor olabilir sizce? Prag seyatiniz sırasında muhakkak bu müzeyi görmenizi tavsiye ederim.
3. yer ise Krakow’daki Plac Bohaterow Getta.
Plac Bohaterow Getta Krakow’daki Getto Bölgesi… Acının tarif edilemez yeri… Şehrin içinden geçen nehrin diğer yakasındaki bu meydan, ilk olarak 1836 yılında yapılmış ve oldukça çalkantılı bir geçmişe sahip. Pazar yeri, atların toplandığı alan ya da otobüs terminali olarak kullanılan bu meydan Kraków Gettosu döneminde ise en büyük korku ve aşağılanma sahnelerine tanıklık etmiş. Getto’nun en büyük açık alanı olan bu meydanın o dönemki adı Plac Zgody. Bu meydan, aile bireylerinin birbirinden koparıldığı, ölüm kamplarına toplu sürgün edildiği, dayakların ve infazların yapıldığı yer. Sınır dışı edilmelerinin ve gettoların son tasfiyelerinin ardından Plac Zgody, Nazi kurbanlarının terk etmek zorunda kaldığı mobilya, kıyafet, bavul ve diğer eşyalarla doluymuş. İşte bu görüntü daha sonra meydanın yeniden tasarlanmasına ilham vermiş. Savaştan sonra Plac Zgody’nin adı Plac Bohaterów Getta (Getto Kahramanlar Meydanı) olarak değiştirilip ve küçük bir anıt dikilse de, mekanın tarihsel önemini vurgulamaya yetmemiş. Son olarak, Plac Bohaterów Getta 2005’te tasarımı üzerindeki büyük tartışmalarla beraber yenilenmiş. Ayrılışı, yokluğu sembolize etmek üzere 70 adet geniş aralıklarla yerleştirilmiş metal sandalye ile, tüm meydan aslında Kraków Gettosu’nun mağdurlarına karşı garip ama ikonik bir anıta dönüşmüş. Getto’nun 14 Mart tasfiyesini anmak için her yıl 14 Mart sonrası ilk Pazar günü bir yürüyüş düzenleniyor. Nazi soykırımı kurbanlarını anmak için bir çok insan Plac Bohaterów Getta’dan eski Płaszów kampının bulunduğu yerdeki Holocaust anıtına kadar yürüyor… Bu meydandaki büyük boş sandalyeler yokluk, hiçlik duygusunu bana çok iyi aktardı. Bu nedenle beni çok etkiledi.
Krakow’da dönemle alakalı bir başka çarpıcı yer daha var. Schindler’in Fabrikası. Bu filmi seyredenler için çok tanıdık bir isim ki bence Krakow seyahatiniz öncesinde bu filmi mutlaka izlemelisiniz. Shindler aslında oldukça oportünist bir kişi ve nazi parti üyesi. Nazilerin Polonya’ya girmesi sonrasında Krakow’a gelerek yeni iş kollarıyla iş hacmini büyütmeyi hedeflemişti. Krakow’daki metal fabrikasının sahibiydi. Ancak Polonya’da toplu katliamlar başlayıp işin boyutu soykırıma ilerlediğinde fabrikasında çalıştırdığı Yahudileri kurtamayı başarmış. Nazilerle iyi ilişkiler içinde olan Schindler, fabrikasının savaş sektörü için önemli olduğunu söyleyip daha çok işçiye ihtiyacı olduğunu bahane ederek 1200’e yakın Yahudi’yi fabrikasına almış. Ama aslında asıl amacı bu insanları ölüm kamplarına gönderilmelerini engellemek. Bu fabrikada çalışanlar toplama kamplarından bu şekilde kurtulmuşlar. Filmi seyretmeyenler Krakow seyahatiniz öncesi muhakkak seyredin. Krakow ziyaretiniz sırasında da bu fabrikayı gezebilirsiniz.
ve Ausschwitz / Birkenau: Krakow seyahati öncesinde buraya muhakkak gitmeliyiz ve görmeliyiz derken seyahat yaklaştıkça bu insanlık ayıbını görmeye dayanamayacağımıza karar verdik. Münih yakınlarındaki Dachau Toplama Kampı’nı birkaç kez ziyaret etmişliğimiz var. Dachau ziyaretlerimiz sırasında fotoğraflar, hikayeler inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor. İnsan düşüp bayılacakmış gibi hissediyor. Ausschwitz’in Dachau’dan kat be kat daha kötü şartlara sahip olduğunu biliyorduk. Ausschwitz hakkında çok şey duyduk ve çok okuduk. Bunlara görsel objeler eklememeye karar verdik. Bu bir insanlık ayıbı ve herkesin yüreği, ruhu bu insanlık ayıbını görmeye ne yazık ki dayanmıyor. Siz de bu noktayı Krakow seyahatiniz öncesinde iyice düşünün derim.
Ama sadece müzeleri, meydanları ya da kampları gezmek yeterli değil bence. Eğer bu konuya ilginiz var ise size benim Okuma Listemi tavsiye etmek istiyorum:
Bu kitaplar genel olarak kamplar, soykırım ve Nazi mantalitesi üzerine ve dönemi anlamak için bence okunması gereken kitaplar. Çünkü kamplarda ve Nazi döneminde yaşananları gayet iyi anlatıyorlar. Bu kitapları gezi öncesi veya sonrası mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
- Hitlerin Unutulan Çocukları, Ingrid von Oelhafen
Gerçek bir yaşam hikayesi. Çok bilinmeyen ve ”yaşam pınarı” anlamına gelen ”lebensborn” programı kurbanı bir kadının gerçek kimliğini arayışının hikayesi. 1942 yazında, Nazi istilası altındaki Yugoslavya’da aileler çocuklarını incelenmeleri için SS askerlerine teslim etmeye mecbur bırakılmışlar. ”Hitler’in Çocuğu” olabilecek kadar safkan bulunanlar Nazi Partisi’ne yakın olan Alman ailelere evlatlık verilmiş. Bu kitapla ”Lebensborn” hakkında bilgi edinerek o dönemi bambaşka bir açıdan mercek altına yatırmış olacaksınız. - Nazi Subayının Karısı, Edith Hahn Beer
Yine gerçek bir yaşam hikayesi. Yaşananlar, kamplara dair çok ayrıntı var bu kitapta. Soykırım öncesi Hukuk Fakültesi’nde çok başarılı bir öğrenci olan Yahudi kadının kimlik değiştirerek ölmekten kurtulmasının hikayesi. Çok çarpıcı anılar var. - Kötülüğün Sıradanlığı, Hannah Arendt
Bu kitap bir başyapıt olarak sınıflandırılabilir. Yazar Arendt, soykırımın tabiri caizse koordinatörü Eichmann’ınn yargılanmasını Kudüs’te izleyip takip etmiş ve bu süreci de bu kitapta anlatmış. Kitap teorik ancak Eichmann’ın ifadeleri ve Arendt’in çözümlemeleri çok çarpıcı. - Gestapo, Cartens Dams, Michael Stolle (İletişim Yayınları)
Bu kitap akademik bir kitap, Gestapo’yu en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Ben bu kitaba gezi öncesi başladım ve gezi sonrasında devam ettim. Gestapo konusu altında Nazizim dönemindeki tahakküm ve terörü akademik olarak incelemiş. Oldukça bilgi içerikli ama dili ağır değil. - Hitler Almanyası, Jane Caplan
Bu kitap da akademik ama dönemi ve Nazi mantalitesini anlamak için mutlaka bakılması gereken bir kitap. Kitap, makale makale olduğu için bir çırpıda okunması gerekmiyor. İlginizi çeken kısımları okuyabilirsiniz. Sıradan insanların nasıl canavara dönüştüğünü teorik ve tarihsel olarak anlatıyor diyebilirim, sıradan bir parti olan Nazi Partisi ve sıradan üyelerinin nasıl birkaç yıl içinde birbirini öldüren canavarlar olduğunu anlatıyor aslında. - Kadın Yok Savaşın Yüzünde, Svetlana Aleksiyeviç Bu kitap çok çarpıcı bir kitap. Polonya tarihiyle alakalı değil. Ancak 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası ile SSCB arasındaki savaşı ve Hitler Almanya’sının SSCB tarafından yenilgiye uğratılmasını anlatması amacıyla konuyla alakalı. Ama bu kitabın en önemli özelliği savaşı kadınların gözünden anlatması. Nazi Almanyası tarafından işgal edilen SSCB, savaşın ilk zamanlarında çok ciddi kayıplar verip geri çekilmeye başladığında ülke çağında seferberlik ilan edilmiş ve kadınlar da askere alınmış. Kadın piyadeler, sıhhiyeciler, keskin nişancılar, çamaşırcılar, kadın cerrahlar, pilotlar, keşif erleri, partizanlar… Anlatanların hepsi kadın ve savaşa onların gözünden bakmak çok sarsıcı… Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
- Ailem ve Diğer Yahudiler – Roni Margulies Bu bir Hatırat aslında. Çok tanıdık duygular var içinde. Ayrıca bu kitapla beraber artık sayıları geçmişe oranla azalmış İstanbul’daki Yahudilere dair bilgiler var bu kitabın içinde. Çok severek okudum ben bu kitabı. Size de kesinlikle tavsiye ederim.
- Anne Frank’in Günlüğü – Anne Frank Yukarıda Anne Frank Müzesi’nden ve Anne Frank’ın hikayesinden bahsetmiştin. Bence bu kitabı muhakkak okumalısınız. Çocuk yaştaki bir kızın gözünden o dönemi yaşamak insanı derinden sarsıyor.
Ilk 5 kitap Harun Kaban’ın önerisidir. Ona da buradan tekrar teşekkür ederim. Eğer okuma konusunda önerilere ihtiyacınız varsa onun sitesine muhakkak göz atmalısınız: http://harunkaban.com
Eğer sizin ekleyecekleriniz varsa lütfen yazın. Okuma Listesi’ni beraber genişletelim…
Krakow seyahatinde Polonyalı Yahudiler’in yaşadıklarını pas geçmek olmaz…
Dünya’ya gelecekte bir gün barışın gelmesi umuduyla…
Off the Road on the Track – Krakow Nisan 2019
[…] Krakow: Polonyalı Yahudiler, Getto, Kamplar ve Nazi Dönemi […]