Amsterdam’da yaşam – Gerçek deneyimler serisi – 3


13 Nis 2018
Paylaş

11 yıllık yurt dışı serüvenine sahip, Amsterdam’da iş arama sürecini başarıyla geçmiş ve profesyonel iş hayatına Amsterdam’da devam eden Seda ile gerçekleştirdik bu sefer röportajı.

O aynı zamanda Kitchen Crashers (https://thekitchencrashers.com) gezi & yemek bloğunun yazarı. Profesyonel doğum ve aile fotoğrafçısı.

“Amsterdam Anneleri” ve “Hollanda’nın Çalıs(k)an Anneleri” adlı sosyal medya gruplarının kurucusu.

Bizim Fas ve İzlanda seyahatlerimizin esin kaynağı. Onun çektiği fotoğraflar sonrası bu ülkeye mutlaka gitmemiz gerekiyor demiştik

2013 yılındaki ilk annelik deneyimi sonrası Doula (doğum destekçisi) olmaya karar veren ve bu konuda eğitim alan Seda “doğumda sadece bir bebek gelmez dünyaya, bir kadın da anne olarak yeniden doğar” diyor ve profesyonel iş hayatının yanı sıra doğumlara girerek annelere destek oluyor.

Şehir hayatının hareketliliği & zenginliğini ve küçük şehrin sakinliğini, huzurunu & düzenini ben Amsterdam’da buldum diyor Seda. Bu iki dünyanın en iyi özelliklerinin Amsterdam’da tam da ayarında harmanlanmış olduğunu düşünüyor. İstanbulla karşılaştırıldığında ufacık ama sürekli yenilenen, değişen, dönüşen bir şehir, bir o kadar da huzurlu ve güvenli. Hele ki çocuklu aileler için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyor. Şehir merkezinde oturup, 1km2 içinde 3-4 farklı çocuk parkı bulabilir, çocuğunuzu okula bisikletle güvenle gönderebilirsiniz diyor. 

Seda’nın alışmakta zorlandığım tek şey, Hollandalıların – bizim kaba tabir edebileceğimiz – dolaysız konuşma şekilleri oldu demesi beni hiç şaşırtmadı. Çünkü Almanya’da da benim tam da deneyimlediğim şey buydu. Dolaysız, direk yüzüne ne hissedildiğinin söylenmesi. Seda, ilk başlarda bu beni cok rahatsiz etse de şimdi artık alıştım, ve hatta bu şekilde kabullendim diyor :) Aynı benim kabullendiğim gibi :). Hatta ve hatta kaba olmadığı sürece duygu ve düşüncelerini dolaysız söyleyebilmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu da öğrenmiş oldum diyor. 

Seda’nın gözünden/deneyimlerinden Amsterdam’ı tanımak ister misiniz?

Onunla Amsterdam özelinde ve Hollanda genelinde hayat kurma, yaşam koşulları, yurt dışında çocuk yetiştirme üzerine çok yönlü bir röportaj gerçekleştirdik.

Ben sordum, O da hiç sıkılmadan anlattı.

Seda

Merhaba Seda, kısaca kendinden bahseder misin? Ne zaman başladı yurt dışı serüvenin? Hangi aşamalardan geçtin ve şu anda ne yapıyorsun?

Adım Seda Çınar Ceyhan. Eşim ve iki oğlumla (4,5 ve 2 yaşlarında) Amsterdam’da yaşıyorum. İzmir’de doğdum büyüdüm. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi İstanbul’da tamamladım ve 7 sene orada yaşadım. Bu süre zarfında birçok farklı sebeple yurtdışına çıktım, Avrupa’da seyahat ettim (klüp faaliyetleri, çalışma kampı, yaz okulu vs). Hollanda özelinde yurtdışı serüvenim ise bundan 11 sene öncesine dayanıyor. 2007 yılında Türkiye’de çalışmaya başladığımda, o zamanki erkek arkadaşım (şimdiki eşim) Hollanda’da bir bankada iş buldu, ve oraya taşındı. Yaklaşık 3 sene Hollanda-Türkiye arası mekik dokumaya başladık. Gidip geldikçe Amsterdam’ı ve genel olarak Hollanda’yı sevmeye başladım. Eşimle evlenmeye karar verdikten sonra, yaşamak istediğimiz yer konusunda bir tercih yapmamız gerekiyordu ve Hollanda’da yaşamayı tercih ettik.

Neden Türkiye’den çıkıp yurtdışına yerleşme kararı verdiniz? Sizi bu karara iten temel sebep neydi?

Eşimin hali hazırda Hollanda’da bir işi vardı, işinden memnundu. Ben işe işimden, şirketimden memnun olmakla birlikte, çalıştığım ve yaşadığım yer itibariyle (Çerkezköy, Tekirdağ) çok da mutlu değildim. Hafta sonları sürekli ya İstanbul’a ya da Amsterdam’a gidip geliyordum ancak bu çok yorucuydu benim için. İş değiştirip İstanbul’a taşinmak da bir seçenekti elbette, ancak İstanbul’un iş hayatı bana çok hitap etmiyordu. Saatlerce trafikte vakit geçirmek, uzun mesailer yapıp kendine zaman ayıramamak ve genel olarak yaşam koşullarının Türkiye’de daha zor oluşu, beni Hollanda’da yaşama kararı almaya itti.

Amsterdam’da yaşama kararını aldığında ilk hissettiğin duygu neydi?

Mutluluk! Erkek arkadaşıma kavuşacağım için çok mutluydum ve gide gele artık kendimi daha rahat hissettiğim bir ülkede yaşayacak olmaktan dolayı da çok heyecanlıydım.

Sizce insanlar yurtdışına taşınmaya karar vermeden önce hangi parametreleri gözden geçirmeli?  Neleri göze almalı?

Öncelikle gitmek istenen ülkeyle ilgili birçok konuda detaylı bilgi edinmek gerekir. Hatta mümkünse o ülkeye bir keşif gezisi yapmak birçok soru işaretini ortadan kaldırabilir. Bence karar vermeden önce gözden geçirilmesi gereken en önemli parametreler; iş ve ev bulma imkanları, dil, kültür ve sosyal yaşam, iklim, ve mesafe..

•İş imkanları ve yaşam şartları nasıldır, kolaylıkları ve zorlukları nedir? Çalışma ve oturma izni almak için neler gerekir? Diploma denkliği nasıl olur? Kişi başı aylık ortalama gider ne kadardır?

•Sonra dil.. O ülkenin dilini konuşabiliyor musunuz? Eğer konuşulan dil İngilizce değilse, İngilizce konuşarak hayatınızı sürdürebilir misiniz, ya da iş bulabilir misiniz? Bazı ülkelerde yaşarken, gerçek anlamda entegrasyonun temel koşulu, o dili konuşmaktır. Yeni bir dil öğrenme konusunda hazır ve istekli misiniz?

•Yerli halkın yaşam, iletişim, düşünce tarzından, yemeklerine kadar sosyal ve kültürel yapısına adapte olup olamayacağınızı iyi düşünmeniz gerekir. Göçmenlere karşi yaklaşımı da önceden araştırmak çok önemli. Kucaklayıcı olmayan, yabacılara karşı ayrımcılık yapılan bir ülkede çok sıkıntı çekebilirsiniz. Gidilmek istenen ülkedeki kültür ve sosyal yaşam ile ilgili bilgi edinirseniz, kültür farklılıklarını olduğu gibi kabullenmeniz ve bu sayede kültür şokunu azaltabilmek mümkün.

•Ülkenin iklimi nedir? (Türkiye’den Norveç’e, İsveç’e yerleşmek birçok insanı hem fiziksel hem de psikolojik anlamda zorlayabilir)

•Ailenizden ve sevdiklerinizi eskisi kadar sık görememeye hazır mısınız? Memleket hasreti çekmeye hazır mısınız? Gideceğiniz ülkenin Türkiye’ye uzaklığı, uçakların sıklığı, biletlerin fiyati gibi parametrelere bakmakta fayda var. İnsan yurtdışına yerleştikten sonra Türkiye’yi çok özlüyor, ama en çok da ailesini ve sevdiklerini özlüyor. O yüzden sevdiklerinizi ne sıklıkla görebileceğinizi belirleyecek parametrelere mutlaka bakmalı bence.

Şu an yurt dışına taşınmayı düşünen insanlar için fikir-ön hazırlık ve taşınma süreçlerinizden bahseder misin? Sizce ilk nasıl ve nereden başlanmalı?

Önce bir önceki sorudaki parametreleri göz önünde bulundurarak hangi ülkeye gitmek istediğine karar vermeli.. Artılar eksiler hesaplanıp ülke seçildikten sonra iş bulma çalışmalarına başlanmalı. Kendinize iyi bir İngilizce CV hazırlayın.. Öncelikle kendi şirketinizin yurt dışı şube veya temsilciliklerindeki fırsatları araştırın. Şirket içi geçişler yeni şirket bulmaktan daha kolaydır.

Böyle bir imkan yoksa, yurt dışında yaşayan arkadaşlarınızdan yardım isteyebilirsiniz. Hangi IK şirketlerine bakmanız gerektigi, hangi sektörlerde iş imkanlarının olduğu gibi konularda size fikir verebilirler. Sizin uzmanlık alanınızda çalışan bu IK şirketlerini (headhunters) siz de internet üzerinden araştırabilirsiniz ve CVnizi gönderebilirsiniz. O an pozisyon olmasa bile veri tabanlarında CVnizin bulunması, sonradan çıkan pozisyonlarda sizin profilinize daha çabuk ulaşmalarını sağlayacaktır.

Bir yandan da LinkedIn’de profil oluşturun, mutlaka İngilizce olsun, genel bir açıklama ile çalışma alanınızı, tecrübelerini yazın, varsa makalelerinizi, projelerinizi ekleyin. Yetenekler kısmına (skills) anahtar kelimeler kullanın, ve iş arkadaşlarınızdan size tavsiye etmesini (endorse) isteyin. LinkedIn’de begendiğiniz şirketleri takip edin, iş ilanlarına bakın.

Ayrıca Monster sitesinden de birçok iş ilanına ulaşabilirsiniz. Şirketlerle ilgili soru işaretleriniz olursa, Glassdoor sitesinden bazı şirketler ile ilgili yorumlara, ortalama maaşlara ve mülakatlarla ilgili faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Amsterdam’da yaşamaya karar verdin. Sonra süreci başlattın. Nasıl bir süreç seni bekliyordu?

Öncelikle eşimle birlikte oturma ve çalışma iznini almanın yollarını araştırdık. Eşimin ‘’highly skilled migrant statusü’’ sebebiyle registered partner olarak kendimizi belediyeye kaydettirme ve oturum ve çalışma izni alabilme şansımız olduğunu öğrendik. Hollanda oturum izni vermek için iki kişinin evli olmasını şart koşmuyor, birlikteliklerini ve aynı evde yaşadıklarını beyan etmeleri oturum izni alabilmek için yeterli şartlar. Böylece belediyeye kayıtlı partner olarak kaydımızı yaptırdık..

Hangi vizeye başvurdun ve çalışma vizesini almak kolay oldu mu? Peki oturum vizesini ilk etapta kaç yıllık verdiler?

Partnerlik statusu sayesinde 2009 yılında, eşimin şirketi aracılığıyla hem oturma ve hem çalışma iznine başvurdum. Çıkması 3 ayı bulmuştu sanıyorum. Oturum vizesi de eşimin oturum vizesi üzerinden çıktığı için ilk etapta 5 senelik çıktı.

Türkiye’deki sorumluluklarınız ve pozisyonunuz çok iyi olsa da benzer seviyede yurtdışında iş bulmanın zor olduğunu, merdivenin daha alt basamaklarında iş bulabilme şansınızın ise daha yüksek olduğunu söyleyeyim. Beklentileri biraz düşük tutmakta ve görüşmelerde kendinden emin ancak alçak gönüllü olmakta fayda var. Fazla kalifiye bulabiliyor sirketler Türkleri, çünkü buradaki iş tanımlarındaki sorumluluklar Türkiye’ye göre daha kısıtlı. Türkiye’de bir kişinin yaptığı işi burada belki 2 belki 3 kişi yapıyor.

İş arayışlarına Türkiye’deyken başladın mı? Yoksa oraya gittikten sonra mı başladı bu süreç?

Oturum ve çalışma iznim çıkar çıkmaz Türkiye’deki işimi bırakıp Hollanda’ya gitmedim. İş bulma çalışmalarına Hollanda’ya gitmeden, Türkiye’deyken başlamaya karar verdim. Planımız 2010 yazında evlenmekti ve ben o zamana kadar tecrübe kazanmaya devam etmek ve iş bulma şansımı artırmak için Türkiye’de kalmaya karar verdim.

İş bulmak kolay oldu mu? Kaç hafta/ay iş aradın?

Monster uzerinden 7-8 ay boyunca birçok başvuru yaptım, hatta bir kez yüzyüze görüşmeye gittim ama fazla kalifiye buldular beni, olmadı. Sonunda başvurduğum bir pozisyon için iki yüz yüze görüşme sonrasında o şirketle 2010 Ağustos ayında başlamak üzere anlaştım. Halen aynı şirkette tam zamanlı olarak çalışmaya devam ediyorum.

İş görüşmelerinde oturum vizenin süreli olması bir sorun yarattı mı?

Hayır yaratmadı, tam tersine oturum ve çalışma iznimin olması büyük bir avantaj sağladı. Böylece beni almak isteyen şirketin bürokratik iş yükü azalacaktı.

Yaptığın iş görüşmelerinde dikkatini çeken ortak bir nokta oldu mu? Yani Hollanda’da bu konu çok önemli/farklı dediğin bir nokta var mı?

Türkiye’deki sorumluluklarınız ve pozisyonunuz çok iyi olsa da benzer seviyede yurtdışında iş bulmanın zor olduğunu, merdivenin daha alt basamaklarında iş bulabilme şansınızın ise daha yüksek olduğunu söyleyeyim. Beklentileri biraz düşük tutmakta ve görüşmelerde kendinden emin ancak alçak gönüllü olmakta fayda var. Fazla kalifiye bulabiliyor sirketler Türkleri, çünkü buradaki iş tanımlarındaki sorumluluklar Türkiye’ye göre daha kısıtlı. Türkiye’de bir kişinin yaptığı işi burada belki 2 belki 3 kişi yapıyor.

Mühendislik pozisyonlarında Hollanda’ca şart koşulabiliyor ancak IT sektöründe İngilizce çoğunlukla yeterli oluyor. Merdivenin üst basamaklarına çıkmak isteyenlerin ise mutlaka Hollandacayı akıcı bir şekilde kullanabilmesi gerekiyor. Eğer ikinci bir diliniz varsa (örneğin Almanca ya da Fransızca) bu dillerin tercih edildigi iş pozisyonları da bulabilmek mümkün.

Hiç bir lisansüstu eğitimi olmadan, lisans diplomasıyla Hollanda’da nasıl bir kariyer planlaması yapilabilir?

Bence lisansüstü eğitimi şart değil, önemli olan bitirdiğiniz bölüm ve alanınızdaki tecrübeleriniz.
Türkiye’deki üniversitelerden mezun olmak başvurulan işlerde geçer akçe midir? Meslekler aynı denkliklerinde kabul görür mü? (Doktor orada da doktordur gibi)

Genel olarak ekonomi, finans, işletme gibi bölümlerden mezunsanız ve iş tanımında sizden beklenen eğitim bu yöndeyse herhangi bir sıkıntı olmaz. Diğer alanlarda diploma denkliği olup olmadığını öğrenebilmek için bu siteye basvurulabilir: https://www.idw.nl/en/home.html

Ancak doktorluk, öğretmenlik gibi özel ihtisas gerektiren bölümler için Hollanda’ca öğrenmek ve denklik için başvuru yapmak gerekiyor. Bu da uzun bir süreç. Bu süre zarfında doktorların bir supervisor altında çalışarak kendi mesleğini sürdürebilme izni ve şansı var.

Yabancıların yararlanabildiği sağlık ve sosyal hizmetler neler? Bu konuda bir zorluk yaşıyor musunuz? Hangi vize türü bu konulara daha elverisli?

Hollanda’da yaşayan ve oturma izni olan herkes aynı sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanabilir. Sağlık hizmeti Türkiye’den oldukça farklı. Herkesin mutlaka temel özel sigortası olmak zorunda. Herkesin kayıtlı olduğu bir aile doktoru var ve hemen hemen her konuda öncelikle ona gitmeniz gerekiyor. Eğer o gerek görürse sizi uzman doktora yönlendiriyor. İlk başlarda bu sisteme alışmak ve bunu kabullenmek bizim için oldukca zordu, uzman doktor görmeye alışıktık. Turkiye’de herkes en ufak sağlık probleminde direk uzman doktora gidiyor, hatta mümkünse profesörlere görünmek istiyor. Buradaki sağlık sisteminin minimal yaklaşımı ve basit hastalıkların kendiliğinden veya en az müdahaleyle geçmesine izin verilmesi bir süre sonra aklmıza yattı. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi için bunun gerekli olduğunu kabul edince adaptasyon da daha kolaylaştı. Elbette ciddi enfeksiyonlarda ve hastalıklarda hala uzman doktor görülmesi gerektiğini düşünüyoruz ancak zaten o konuda Hollanda sistemi de hastaya gereken imkanlari sağlıyor. Diğer yandan uzman birini görmek bazen aylar alabiliyor. Öyle bir durumda, eğer acil bir tedavi istiyorsak Türkiye’ye gitmeyi ve orada tedaviye başlamayı tercih ediyoruz.

Amsterdam’dayken dikkatimi en çok çeken şey herkesin ama herkesin çok akıcı İngilizce konuşuyor oluşuydu. Almanların İngilizcesi ne yazık ki bu sevide değil. Amsterdam’da insanlar sanki kendi aralarında bile bazen İngilizce konuşuyorlardı. Bunu nasıl başarıyorlar?

Amsterdam küçük ama çok kozmopolit bir şehir. Şirketlere tanınan vergi avantajlari sebebiyle birçok uluslararası firmanın Avrupa idare merkezi Amsterdam’da ya da Hollanda’dadaki diğer büyük şehirlerde. Bu nedenle yabancı nüfusu da oldukça yüksek ve İngilizce kullanımı da bu sebeple (özellikle Amsterdam ve cevresinde) cok yaygın. Üniversitelerdeki İngilizce programların çok fazla oluşu, uluslararası öğrencilerin de Hollanda’yı seçmesine ve burada kalmaya devam etmelerine yardımcı olan bir etken. Bu kadar yabancı ile birlikte yaşamanın, uzun yıllar boyunca ticaret yapmanın, onlara hizmet sunmanın getirdiği sonuçlardan birisi bence (Hollandalıların çok iyi İngilizce konuşmaları). Hatta kendilerinin İngilizceyi çok iyi konuştukları ile ilgili hep övünürler. Kendi aralarında bile Hollandaca-İngilizce karışık  konuşmak dediğin gibi çok sık rastlanan bir durum. Hatta konuşmaları içersinde İngilizce kelime veya tabirleri kullanmanın onlar için sosyal bir amacı da var: bir kültür, değer paylaşmak ve kendini sosyal olarak belli bir yerde konumlandırmak.
İngilizce bu kadar yaygın olmasına rağmen Hollanda’nın kendi dilini bilmemek profesyonel koşullarda önemli bir bariyer midir?

Çalışma alanına göre değişiyor. Mühendislik pozisyonlarında Hollanda’ca şart koşulabiliyor ancak IT sektöründe İngilizce çoğunlukla yeterli oluyor. Merdivenin üst basamaklarına çıkmak isteyenlerin ise mutlaka Hollandacayı akıcı bir şekilde kullanabilmesi gerekiyor. Eğer ikinci bir diliniz varsa (örneğin Almanca ya da Fransızca) bu dillerin tercih edildigi iş pozisyonları da bulabilmek mümkün.

Peki sen onların dilini konuşabiliyor musun?

İlk 3 sene Hollandaca öğrenmeye hiç ihtiyaç duymamıştım, ne yalan söyleyeyim tınısından da pek hoşlanmıyordum. Almanca altyapım vardı, o yüzden 3 aşağı 5 yukarı anlayabiliyordum okuduklarımı. Ancak Hollanda vatandaşlığı almaya karar verince, Hollandaca kursuna gitmek şart oldu. Sınavı gececek kadar Hollandaca öğrenmenin benim için de uzun dönemli faydalı olacağını düşünüyordum. Hollandaca kurslarına gittim, vatandaşlık sınavına girdim. Sınavı geçtikten sonra bi süre kurslara ara verdim. Büyük oğlum 4 yaşına yaklaşınca bende Hollandaca alarm zilleri çalmaya basladı. Duyduğum kadarıyla egitim sisteminden en iyi şekilde faydalanabilmek için Hollandaca bilmek çok önemliydi. İş başa düştü diyerek, bir üst kura devam ettim. Sonrasında da pratiğe yönelik bir kursa yazıldım. Daha doğrusu Hollandalı gönüllülerin yabancılarla bir araya gelip Hollandaca sohbet ettiği bir programa yazıldım. Halen cok tatlı bir yaşlı Hollandalı bayanla haftada bir buluşup Hollandaca pratik yapıyorum, ve çok faydasını gördüm. Artık günlük hayatta basit konuşmalar sürdürebilir hale geldim.

Hollanda vatandaşı olmak için orada 5 yıl yaşamak ve çalışmak koşulu aranıyor diye biliyorum. Başka bir koşul var mı yerine getirilmesi gereken?

Evet geçerli bir oturum izniyle 5 yıl kesintisiz olarak (bazı istisnalar hariç) yaşamış olmak gerekiyor. Ayrıca Hollandaca sınavından geçerli not almak gerekiyor. Bu sınavda Hollandaca konuşma, yazma, okuma ve anlama yetenekleri test ediliyor, Hollanda toplumu ile ilgili sorular soruluyor ve hatta Hollanda iş piyasasına hazırlanmanız isteniyor (portfolyo denen bir dosya hazirlanıyor ve yüzyüze bir iş başvuru görüşmesi yapılıyor). Daha detayli bilgi icin bu sitelere bakilabilir.

https://ind.nl/en/dutch-citizenship/Pages/Naturalisation.aspx ve https://www.inburgeren.nl/images/engels-inburgeren.pdf

Peki yabancılara sunulan vergi avantajı nedir? Duyduğuma göre yabancılar yaklaşık 5 yıl vergiden muaf. Bu doğru mu? Ya da işin gerçeği nasıl?

Yabancılar derken eğer yetenekli işçilerden bahsediyorsak (expat ya da highly skilled migrants), Hollanda’da %30 kuralı diye bir avantaj var evet. %30 kuralı, Hollanda’ya yetenekli işçileri çekmek amacıyla yapılmış. Eğer siz Hollanda’da bir şirketle anlaştıysanız, %30 vergi muafiyeti ile ilgili şartlari da yerine getiriyorsaniz, o zaman bu kuraldan faydalanmak için işveren birlikte vergi dairesine başvuru yapabilirsiniz. Bu sayede maaşınızın sadece %70’i vergiye tabi olur, %30’u vergiden muaf olarak size ödenir. Bu hak iş değiştirirken (3 ay içersinde) taşınabilir ve toplam 8 yıl boyunca bundan faydalanilabilir. Ayrıca bu kural sayesinde yabancı sürücü ehliyetleri, ehliyet sınavrına girmeden Hollanda ehliyeti ile değiştirilebilir.

İş yeri açmak için ayrı bir süreçten geçmek gerekiyor mu? Yoksa en başta aldığın çalışma vizesi bunu da kapsıyor muydu?

Serbest meslek icra etmek üzere Hollanda’ya yerleşmek isteyen Türk vatandaşlarının çeşitli koşulları yerine getirmeleri gerekiyor (sigortalı olmak, yeterince sermayesi olmak, icra edilecek meslek için gerekli niteliklere sahip olmak, ticari aktivitenin Hollanda ekonomisine katkısının olması ve buna uygun iş planı sunmak gibi) . Eğer bu şartlar sağlanıyorsa mevcut çalışma izniyle şirket kurulabilir.

İngiltere’deki örneğe (Ankara Antlaşması) benzer bir iş kurma anlaşması Hollanda’da var mı?

Ankara Anlaşması tüm AB ülkelerini kapsıyor, buna Hollanda da dahil. Ancak bildiğim kadarıyla İngiltere’deki vize şartları Hollanda’ya göre daha avantajlı. Ankara Anlasması vizesinin, Hollanda’da bugün geçerli olan çalışma vizesi türlerinden pek bir farkı yok.

Prosedurel anlamda iş yeri ve şirket kurmak yabancılar için zor mudur? Küçük ve orta ölçekteki işletmelerin kurulması için yabancı olmak bir dezavantaj mıdır?

Şartlar yerine getirildiği sürece, şirket kurmak aslında zor değil. Flemenkçe konuşuyor olmak süreci kolaylaştıracaktır. Onun dışında yabancı olmanın bir dezavantaji yok.

Son dönemde Türkiye’den Hollanda’ya göçen birçok aile, Amsterdam yerine civardaki küçük şehirlere taşınıyor – Amstelveen, Almere, Haarlem, Arnhem, Nieuw Vennep, Aalsmeer gibi.. İş sebebiyle Utrecht, Rotterdam, Eindhoven, den Haag (Lahey) ve Leiden’a taşınan da birçok aile var, bunlar daha büyük şehirler.

Seda ve ailesi

Avrupa’nın en ”cool” şehirlerinden birinde yaşıyorsunuz. Herkesin ömründe bir kez muhakkak gelmek istediği ve birçoğunun keşke burada yaşasam dediği şehir. Peki sen nereye koyuyorsun bu şehri. Bu şehir senin için ne anlam ifade ediyor?

Uzun bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra bir metropolün hareketli ve zengin hayatina alışıyor insan. Yeni yerler keşfetmek, yeni restoranlar denemek, yeni sergiler gezmek, ve de istedigin an, istediğin yere kolaylıkla ulaşabilmek (uçak bağlantısı ile) benim için yasadığım şehrin vazgeçilmez özellikleri. İstanbul’dan Tekirdağ’a taşındıktan sonra bunu daha da iyi anladım. Tekirdağ’ın çalışma şartları hoşuma gitmişti, sakin ve huzurlu bir iş hayatım vardı. İşten çıktıktan sonra kendime vakit ayırabiliyor olmak da benim için önemliydi. Ancak şehir hayatını da özlüyor ve haftasonları Istanbul ya da Amsterdam’a gitmek icin sabırsızlanıyordum.

Şehir hayatının hareketliliği ve zenginliğini ve küçük şehrin sakinliğini, huzurunu ve düzenini ben Amsterdam’da buldum. Bu iki dünyanın en iyi özelliklerinin Amsterdam’da tam da ayarında harmanlanmış olduğunu düşünüyorum. İstanbulla karşılaştırıldığında  ufacık ama sürekli yenilenen, değişen, dönüşen bir şehir, bir o kadar da huzurlu ve güvenli. Hele ki çocuklu aileler için biçilmiş kaftan. Şehir merkezinde oturup, 1km2 içinde 3-4 farklı çocuk parkı bulabilir, çocuğunuzu okula bisikletle güvenle gönderebilirsiniz. Ben de eşim de şehir hayatını çok seviyoruz. Farklı ülkelerden insanlarla bir arada yaşamayı, sosyal ilişkiler kurmayı, sanatsal etkinlikleri takip etmeyi, akşam kafamıza estiğinde evimize yürüyüş mesafesindeki bir restoranda yemek yemeyi, yeni açılmış bir cafede kahve içip sohbet etmeyi.. O yüzden Amsterdam benim için çok özel bir şehir..

Sanırım Hollanda’nın değişken, soğuk ve yağmurlu havasına da 8 senede (mecburen) alıştım, eskisi kadar şikayet etmiyorum. Ama günlerce yağmur yağıyorsa ve güneşi en son ne zaman gördüğümü dahi hatırlamıyorsam, işte o zaman isyan ettiğim doğrudur

Türkiye’den gelenler için Amsterdam’ı önerir misin? Hollanda’da başka hangi şehirlerde yeni bir hayat kurmak daha kolay olur sence?

Amsterdam’ı kesinlikle öneririm. Sanılanın aksine çok huzurlu ve güvenli bir şehir. Yalnız Amsterdam’da evler oldukça pahalı, o yüzden finansal açıdan tek gelirli bir aileyi başlangıçta zorlayabilir. Daha uygun fiyatlı kiralık evlerin bulunduğu, merkezin biraz dışındaki muhitler tercih edilebilir. Diğer yandan son dönemde Türkiye’den Hollanda’ya göçen birçok aile, Amsterdam yerine civardaki küçük şehirlere taşınıyor – Amstelveen, Almere, Haarlem, Arnhem, Nieuw Vennep, Aalsmeer gibi.. İş sebebiyle Utrecht, Rotterdam, Eindhoven, den Haag (Lahey) ve Leiden’a taşınan da birçok aile var, bunlar daha büyük şehirler tabii.

İki kişilik bir ailenin gideri ortalama €2,500-€3,000 arası olur tahminim. İki çocuklu bir aile için de €3,500-€4,000 arası net gelir bence yeterli olacaktır. Tabii ki masrafları minimumda tutup daha az maaşla da geçinmek mümkün.

Amsterdam özelinde ve Hollanda genelinde yaşamın en ucuz ve idareli idame ettirilebileceği yerler nerelerdir?

Yaşamın en ucuz idame edileceği yerler bence kiraların en uygun olduğu yerler çünkü bir ailenin en büyük masraf kalemi kira. Ya da bir süre burada yaşadıktan sonra mortgage ile ev alınabilir. Kira öder gibi ev sahibi olmayı sağladığı için çok tercih edilen bir yatırım. O nedenle ev fiyatlarının uygun olduğu muhitler ve şehirleri araştırmak gerekir. Fiyatlar sürekli değişiyor ve son dönemde artış trendinde. O yüzden yukarıda bahsettiğim şehirlerdeki güncel fiyatlara funda.nl sitesinden bakılabilir. Kira/mortgage dışındaki kalemler (ev giderleri, giyecek, okul vs) ortalamada birçok yerde aynı.. İlkokuldan itibaren eğitim ücretsiz zaten, özel okul düşünmüyorsanız. Belki kreş ücretlerinde (özel oldukları için) şehirden şehre fiyat farklılıkları hissedilir derecede olabilir, ancak o da Hollanda’daki daha uygun ücretli okul öncesi oyun grupları(voorschool) ile ikame edilebilir.

Hollanda’da yaşam genel olarak pahalı mıdır? İki kisinin aylık asgari gideri ortalama olarak ne kadardır? Ya da ev hanesinde sadece bir kişinin çalışmasıyla 2 çocuklu bir aile sence rahat geçinebilir mi?

Hollanda’da kiranın dışında yaşam bence normal pahalılıkta. Kirada da uygun fiyatlı evler bulmak mümkün. Ben Türkiye’ye gittiğimde karşılaştığım fiyatlardan sonra artık buradaki fiyatları hiç yadırgamaz oldum. İki kişilik bir ailenin gideri ortalama €2,500-€3,000 arası olur tahminim. İki çocuklu bir aile için de €3,500-€4,000 arası net gelir bence yeterli olacaktır. Tabii ki masrafları minimumda tutup daha az maaşla da geçinmek mümkün.

Hollanda’ya taşınmanın avantaj ve dezavantajlarını ekonomik ve sosyal yönleriyle değerlendirir misiniz?

Açıkcası ben Hollanda’ya taşınırken burada para biriktiririm, ekonomik olarak daha rahat olurum gibi bir beklentiyle gelmedim. Kendi ayaklarım üzerinde durabilecek ve ailemi geçindirecek kadar kazancımın olması benim için yeterliydi. Benim için asıl önemli olan kazancımla nasıl bir hayat sürdürebildiğim. Çok para kazanmak uğruna akşam eve geç gelmek, çocuklarımla ve ailemle az vakit geçirmek benim tercih ettiğim bir yaşam şekli değil. Diğer yandan ülkenin refah seviyesinin yüksek oluşu, gelir dağılımdakı denge, çalışma şartlarının iyi oluşu, eşitlikçi bir sağlık sistemi, eğitimde devlet desteği ve insana verilen değerin yüksek oluşu Hollanda’nın beğendiğim güçlü yönleri ve burada yaşamanın getirdiği avantajların başında geliyor.

Ekonomik olarak daha çok zorlandığınızı ama daha özgürlükçü bir ortamda yaşadığınızı düşünüyor musunuz?

Ekonomik olarak Türkiye’den daha çok zorlandığımı düşünmüyorum ama çok daha özgür bir hayat yaşadığımı kesinlikle düşünüyorum.

Bir yabancı ve hatta bir Türk olarak Hollanda’da yaşamak sizi zorladı mı? En çok zorlandığınız konu nedir?

Amsterdam çok kültürlü, yabancılara karşı hoşgörülü bir şehir. Hollanda’daki birçok büyük şehir de böyle. Küçük bir kasabada veya köyde yaşasam yabancı olduğum için daha çok zorlanırdım belki ama Amsterdam’da çok zorlanmadım. Alışmakta zorlandığım tek şey, Hollandalıların – bizim kaba tabir edebileceğimiz – dolaysız konuşma şekilleri oldu. İlk başlarda bu beni cok rahatsiz etse de şimdi artık alıştım, ve bu şekilde kabullendim. Hatta kaba olmadığı sürece duygu ve düşüncelerini dolaysız söyleyebilmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu da öğrenmiş oldum.

Size göre genel olarak yurtdışında yaşamanın  en büyük ‘challenge’i nedir?

Bence en büyük zorluk insanın ailesinden ve dostlarından uzakta oluşu. Yeni bir çevre kazanmak belli bir yaştan sonra kolay olmuyor. İnsan sevdiklerini çok özlüyor. Özellikle de anne-baba olduktan sonra.

Peki bu zorlukla baş etmek için neler yaptınız?

Ben anne olduktan sonra çok yalnızlık çektim, özellikle ilk aylarda etrafımda fikir alabileceğim hiç çocuklu arkadaşım yoktu. O yüzden de Mart 2014’te Facebook üzerinden bir grup kurdum, adi Amsterdam Anneleri. Burada yaşayan anneler yalnız kalmasınlar, her konuda birbirlerine destek olsunlar diye. Bu sayede ben de birçok yeni arkadaş edindim, çok güzel insanlarla tanıştım. Sonradan babalar da katıldılar gruba, ve coğrafi kapsamı da büyüdü. Amsterdam’dan Hollanda’nın en küçük kasabasına kadar burada yaşayan birçok Türk anne ve baba var artık grupta. Bugün yaklaşık 1400 üyesi var grubun ve her geçen gün Hollanda’ya göçen aileler ile büyüyor.

Gruptaki paylaşımlar ve dayanışma o kadar güzel ki… Anneler her konuda birbirlerine destek oluyorlar, deneyimlerini paylaşıyorlar. Türkiye’den yeni gelenler taşındıkları şehirdeki Türklerle bu grup üzerinden tanışıyorlar ve kaynaşıyorlar. Türkiye’ye gider gelirken birbirlerinin ihtiyaçlarına yardımcıoluyorlar. Hatta yeri geliyor, canı asure çeken bir hamile anneye diğer bir anne aşure götürüyor. Ben de grup üyelerini bir araya getirmek için fırsat buldukça aktiviteler düzenliyorum: 23 Nisan, 19 Mayıs gibi bayram kutlamaları, piknikler, toplantılar, seminerler.. Bunlar aynı kültürden gelen ve gurbette benzer zorluklar yaşayan aileler için çok hoş deneyimler, paylaşımlar.

Bunun dışında bir de Hollanda’nın Çalıs(k)an Anneleri adlı bir alt grup daha kurdum. Bu grupta da Hollanda’da çalışan, çalışmaya hazırlanan, niyeti olup da nereden başlayacağını bilemeyen, prosedürlerde takılan anneleri bir araya getirip, birbirlerinin tecruübelerinden yararlanmaları, fikir alısverişinde bulunmalari için sinerji oluşturmaya çalışıyorum. Yapılacak çok şey var, vakit buldukça bu konuda da yeni projelerim olacak.. Bakalim

21. yy da, günümüz teknolojik koşullarında ‘gurbet’ psikolojisi yaşıyor musunuz?

Elbette.. Hangi görüntülü görüşme, sarılmanın, el ele tutuşmanın yerini tutabilir ki.. Özellikle çocukların anneanne-babaanne-dede-amca-teyze-dayı-kuzen ilişkileri açısından mutlaka fiziksel olarak bir araya gelmeleri gerekiyor, gerçek anlamda kalıcı bir bağ kurabilmeleri için bence bu çok önemli.

Türkiye’de mahalle baskısı çok fazla ve kadınlar sürekli birbirine çocuk yetiştirme konusunda akıl veriyor ve hatta birbirini acımasızca yargılıyor. Burada insanlar birbirine saygılı, kimse başkasının işine karışmıyor.

Şimdi ki aklım olsa yine taşınırım diyor musunuz?

Şu anki Türkiye şartlarında evet, kesinlikle.

Bir de 2 çocuk annesi olan Seda’ya birkaç soru daha sormak istiyorum.

Türkiye’de annelik yapmak mı daha kolay yoksa Amsterdam’da annelik yapmak mı? Sosyal çevre, insanlar, imkanlar adına soruyorum.

Bence Amsterdam’da daha kolay. Türkiye’de mahalle baskısı çok fazla ve kadınlar sürekli birbirine çocuk yetiştirme konusunda akıl veriyor ve hatta birbirini acımasızca yargılıyor. Burada insanlar birbirine saygılı, kimse başkasının işine karışmıyor. Tabii istisna durumlar vardır, ancak genele baktığımızda durum böyle. Türkiye ile kıyaslandığında korumacı olmayan (helikopter ebeveyn), belli sınırlar içersinde çocukları tamamen özgür bırakan, diğer yandan onları birçok konuda sorumluluk almaya teşvik eden bir çocuk yetiştirme tarzı hakim. Çocuklara sunulan imkanlar açısından bakıldığında da çok zengin ve çocuk dostu bir şehir Amsterdam. Parklar, ormanlar, müzeler, etkinlikler, çocuk dostu cafeler, restoranlar.. Ama bence bunların arasında en önemlisi parklar ve ormanlar.. Çocukların açık havada özgürce hareket edebildikleri, doğayı ve kendilerini keşfedebilecekleri alanlara sahip olmaları açısından Hollanda gerçekten çok guzel bir ülke.

Evde suda yaptığın doğum sonrası vay be dedim kendi kendime. İnanılmaz bir tecrübe olmalı. Bu süreç sonrası doğum koçu olmaya karar verdin diye biliyorum. Profesyonel mesleğinin yanı sıra doğum koçu olarak da çalışıyor musun?

Evet tam zamanlı işimin yanında doula (doğum destekçisi) ve doğum/bebek/aile fotografçısı olarak da çalışıyorum. Doula olmaya 2013 yılında ilk defa anne olduktan sonra karar verdim. İlk doğumum aslında karadaydı (hastanede) ancak aldığım doula desteği sayesinde çok güzel bir deneyim yaşadım. İkinci doğumum evde ve sudaydı. Muhteşem bir deneyimdi, hamileliğinde tibbi risk taşımayan herkese tavsiye ederim.

İlk doğumumda, bu konuda uzmanlaşmış bir kadından destek almanın ne kadar paha biçilmez bir şey olduğunu ve beni ne kadar güçlendirdiğini (doğum öncesi ve sonrasında) gördükten sonra bu desteği ben de başkalarına vermeliyim dedim ve doula olmak için eğitim aldım. Amacım müstakbel anneleri kendi tercihleri doğrultusunda, doğum öncesinde, doğumda ve doğum sonrasında desteklemek (fiziksel, bilgisel ve duygusal olarak), doğumda ihtiyaç duydukları kutsal ve mahrem alanı korumaya yardımcı olmak. Doğumda anneye verilen destek çok önemli, ve kıymetli, çünkü doğumda sadece bir bebek gelmez dünyaya, bir kadın da anne olarak yeniden doğar..

Seda

Amsterdam’da farklı alanlarda ilerlemek mümkün diyebilir miyiz? Örneğin eşinin işi sebebiyle buraya taşınan kadınlar için farklı çalışma alanları mevcut mu?

Evet tabii ki.. İngilizcenin çok yaygın kullanılıyor oluşu, kendini farklı alanlarda eğitmek isteyen kadınlar için bir nimet.

Hamilelik, doğum ve annelik izninde çalışan kadının hakları neler?

Doğum izni 16 haftadır ve hamileliğinin 34. Haftasından itibaren (en geç 36. Haftadan başlayarak) kullanılabilir. Anne isterse bu iznin bitiminde, birikmiş izinlerini kullanır, ve de anne-babalara tanınan ebeveynlik iznini de kullanabilir.

Ebeveynlik izni haftalık çalışma saaatinin 26 katına tekabul eden bir süreyi kapsayan ücretsiz bir izindir ve bu izin tek seferde kullanılabileceği gibi aralıklı olarak çocuk 8 yaşına gelene kadar kullanılabilir. Bu iznin en güzel tarafı, haftada birkaç saat az çalışıp (örneğin 4 saat) bu izni kullanasanız dahi kontratınızın kapsamı değişmez. Tam zamanlı çalışıyorsanız , kontratınızda yine tam zamanlı olarak gözükürsünüz ve izniniz bittiğinde tam zamanlı çalısmaya devam etme hakkınız bakidir.

Bunun dışında da birçok yerde olduğu gibi calışma günlerinde, 2 saatlik bir emzirme izni de var.

Peki çocuklar açısından bakarsak, onların Amsterdam’da mutlu olduklarını düşünüyor musun? Ya da bir başka deyişle çocuklarının Türkiye yerine Hollanda’da büyüyecek olmaları senin için ne ifade ediyor?

Ben çocukların cok mutlu olduğunu düşünüyorum. Hem çocukluklarını doyasıya, özgürce yaşayabilecekleri için, hem de iyi bir eğitim sisteminden geçecekleri için şanslı olduklarını düşünüyorum.

Peki iki dille büyümeleri sence avantaj mı? Zorlandıklarını düşünüyor musun?

Bence bir avantaj, çift dilli olmak çocukların zihinsel gelişimi için çok faydalı. Belki 4-5 yaşına kadar, ikinci dili ana dili olarak konuşan çocuklardan biraz geride kalabilirler. Ancak araştırmalara göre bu farkı kısa zamanda kapatıyorlar ve hatta 7 yaşına gelince sınıftaki tek dilli çocuklardan daha iyi performans bile sergileyebiliyorlar. Ayrıca iki dille büyüyen çocuklar farklı kültürden insanlarla iletişim kurarak açık fikirli ve esnek olmayı da öğreniyorlar ve bunlar hayatları boyunca onlara avantaj sağlayacak özellikler.

Diğer yandan uzun dönemli bakınca burada doğup büyümüş ya da sonradan göçmüş Türkler olarak çocuklarımızın kültürel kimliklerini bulma, iki kültür arasında kendilerini bir yerlere koyma çabalarında bazı sıkıntılar olabileceğini de düşünmüyor değilim . Yaşayacakları kimlik çatışmasını minimuma indirmek için anne-babalar olarak neler yapabiliriz, nelere dikkat etmeliyiz, bunu iyi düşünmek gerekiyor.

Kreşler devlete mi ait yoksa özel mi? Ortalama ne kadar fiyatları?

Bizim bildiğimiz anlamda kreşlerin (sabahtan aksama kadar) tamamı özel, ancak isterseniz çocuğunuzu 1 gün de gönderebilirsiniz, 5 gün de. Kreşteki doluluk durumuna bağlı. Kreşlerin saat ücretleri 7 Eur ile 8.60 Eur arası değişiyor. Daha yüksek ücretli kreşler de olabilir. Her sene güncelleniyor ücretler.

Onun dışında devletin kısmen desteklediği voorschool (okul öncesi oyun grubu/kreş) konsepti var. Bu da 2,5 yaşından 4 yaşına kadar çocukların haftada en az 15 saat katıldıkları okul öncesi kreş/oyun grubu. İsterseniz her gün de gönderebilirsiniz yer varsa, ancak bu tam gün kreş gibi değil , günde sadece 5 saat. Devlet kreş masrafının belli bir miktarını karşılıyor, geri kalanını ise gelir durumuna göre aile ödüyor. Dolayısıyla daha hesaplı bir çözüm. Bunun maksimum saat ücreti ise 7.45Eur.

Son olarak bir başka çocuk bakım yöntemi de Gastouderopvang. Bu da çocuk bakma şartlarını yerine getiren bakıcıların, genelde kendi evinde en fazla 6 çoçuğa bakması. Bu çocukların yaşları 0 ile 13 arası değişebiliyor. Kaç çocuğa bakabilecegi çocukların yaşlarına göre değişiyor. Ortalama saat ücreti kreşe göre daha düşük, bildiğim kadarıyla 5-6 Eur civari.

Çocuk bakım yeri ne olursa olsun, eğer ailede her iki ebeveyn de çalışıyorsa devletin çocuk bakı  yardımından faydalanabiliyorsunuz. Gelir durumuna ve bakım yerinin neresi olduğuna bağlı olarak bu yardımın miktari değişiyor.

Peki ya yer bulmak? Mesela ben daha hamileyken Münih’te kreş araştırmalarına başlamıştım. Hollanda genelinde durum nasıl?

Bazi kreşlerde hemen yer bulunabileceği gibi bazi popüler kreşlerde uzun bekleme listeleri olabiliyor. Kreşin popülerliğine ve doluluk oranına bağlı olarak değişiyor.

Peki ya ev işleri, çocuk bakımı tarzı konularda Hollanda’da yardım bulabilmek kolay mı?

Açıkcası çok da kolay degil. Eğer çocuğunuz kreşe gitsin istemiyorsanız, yaşı küçükse vs tüm gün bakıcı bulmak zor. Ancak dedigim gibi bakıcı bir bayanın evine götürebilirsiniz çocuğunuzu, o daha yaygın. Gün içersinde birkaç saat yardıma gelecek birini bulmak, bütün gün çalışacak yardımcı bulmaktan nispeten daha kolay olabilir. Ancak yine de bir aksilik durumunda (bakıcının hastalığı vs) sizin koşup gitmeniz gerekiyor eve. Biz çözümü Türkiye’den tanıdığımız güvendiğimiz ve çocuk bakımından anlayan genc kızları Amsterdam’a au pair olarak getirmekte bulduk. Hem İngilizce kursuna gidiyorlar hem de yurt dışı deneyimi kazanıyorlar. Bize de küçük ev işleri ve çocuk bakımında yardımcı oluyorlar. Kazan-kazan yani

Yurt dışında yaşamaya başlayacak anne-çalışan kadınlara tavsiyelerin neler olur? İçlerindeki korkuları, endişeleri yatıştırmak için neler söylemek istersin?

Gitmeden önce yaşayacağınız yerdeki insanlarla iletişime geçin , gerek tanıdıklar vasıtasıyla, gerek sosyal medyadaki gruplar aracılığıyla . O ülkede, o şehirde yaşamanın kolaylıklarını ve zorluklarını öğrenin. Ne kadar hazırlıklı giderseniz, alışmanız ve uyum sağlamanız o kadar kolay olur. Açık fikirli ve esnek olun. Kültürel farklılıkları bir zenginlik olarak görün ve onlarla yaşamaktan keyif alın. Herşeyin gönlünüzce olması dileğiyle…

Yorumlar

yorum

Share

Gökçe Demirci