Edirne: Eski Cami’nin Yazısı, Selimiye’nin Yapısı…


16 Eki 2014
Paylaş

Edirne, 2014 Ekim

Edirne’de şöyle derlermiş:

Eski Cami’nin Yazısı
Selimiye’nin Yapısı
Muradiye’nin Çinileri
Bayazıt’ın Sinisi
ve Üç Şerefeli’nin Kapısı…

Selimiye

Selimiye

2014 yılındaki Kurban Ayı’nda günü birlik kaçamak yaptığımız Edirne’nin yukarıda saydığım tüm güzelliklerini bir güne sığdıramamış olsak da Eski Cami’nin sanat eseri niteliğindeki Hatlarıyla büyülenmeye, Mimar Sinan’ın ‚Ustalık Eserim‘ dediği Selimiye’yi görmeye ve Aydın’ın o muhteşem ciğerini yemeğe nail olduk…

Ben bu yazımda Edirne’nin muhakkak gidilip görülmeye değer bir şehir olduğunun nedenlerinden sadece birkaçından bahsedeceğim. İşte ayrıntılar…

Edirne Eski Cami

Edirne Eski Cami

İlk olarak Mimar Sinan’ın Ustalık Eseri Selimiye Külliyesi…

Edirne Selimiye Külliyesi, Osmanlı Klasik Mimari Tarihi’nin bir şaheseri. Sadece bir camiden ibaret değil. Arkasındaki Medrese binaları ve aşağısındaki arastasıyla beraber bir mimari şaheser.

TRT’de Tarihin İzin’den programının Selimiye için hazırladığı bölümü seyretmenizi tavsiye ederim. Orada bu muhteşem yapı için aynen şunlar söyleniyor:

Bir eseri şaheser yapan ustasının ona biçtiği değerdir…

Eğer Koca Sinan ‚Selimiye Ustalık Eserimdir‘ demiş olmasaydı da biz Selimiye’nin ne muhteşem bir yapı olduğunu bilirdik. Ama onun Sinan’ın gözbebeği olduğunu bilemezdik. Selimiye Ustası’nın Şaheseri, Sultan Selim’inse açıldığını göremeden vefat ettiği rüyasıydı.‚

Sultan Selim, çok büyük bir cami yaptırmak istemiş, ancak yeri için İstanbul’u düşünmüştür. Bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz’i görür ve caminin yeri için ona Edirne işaret edilmektedir. Sultan Selim bu rüya sonrasında Mimar Sinan’ı Edirne’de bir cami yapması için görevlendirir ve 1568 yılında Edirne Selimiye Külliyesi’nin temelleri atılır. Yapımı tam 6 yıl sürer. Mimar Sinan bu eseri yaparken 84 yaşında bir ustadır. 84 yıllık bir yaşamın ortaya çıkardığı bu muhteşem eseri görenlerin büyülenmemesi mümkün değil bence…

Ana Kapı’dan avluya girdiğinizde önce avlunun ortasında yer alan bir Şadırvan karşılayacak sizi. Bir yaptığını bir daha yapmayan bir ustaymış Mimar Sinan. Yani bırakın başkalarını taklit etmesini kendisini bile tekerrür etmezmiş. Yani o avlunun ortasında yeralan o şadırvanın bir ikincisi yok. Onlarca cami şadırvanı yapan Mimar Sinan her seferinde bambaşka bir şadırvan tasarlamış. Selimiye Camisi şadırvanından akan su altta küçük havuzcuklarda toplanıyor ve bu olurken kimsenin üzerine su sıçramıyor.

Peki Mimar Sinan’ın Selimiye için bu kadar ihtişamlı bir kubbe yapmasının sebebini biliyor musunuz? Kendi yazdığı bir kitabında bunun nedenini açıklayan Koca Sinan sebep olarak Gayri Müslimlerin ‚Müslümanlar bizim Ayasofyamızdan daha büyük bir kubbeyi ortaya koyamadılar‘ demesini göstermiş.

Ancak sadece büyük değil aynı zamanda dayanıklıdır Koca Sinan’ın yaptığı kubbe. Tarihinde 2 defa yıkılan Ayasofya’nın kubbesi gibi değildir. Selimiye hakkında araştırma yaparken Ayasofya’nın 2 defa yıkılan kubbesinin en sonunda Mimar Sinan tarafından yapılan destekleriyle günümüze kadar ulaştığını öğrendim. Ve Mimar Sinan derki ‚Önemli olan büyüklük değil, sağlamlıktır.‘…

Bu nasıl bir ustalıktır, bu nasıl bir matematik dehasıdır ki Koca Sinan’ın yaptığı kubbe 32’ye 32 tam yuvarlaktır. Örneğin Ayasofya’nın kubbesi tam yuvarlak değildir.

Caminin içine girin ve önce kafanızı kaldırıp o devasa kubbeyi inceleyin…

Kubbenin altındaki beşerli pencereler dinin 5 şartını işaret ediyormuş.

O koca kubbeyi tam 8 ayak üstüne oturtmayı başarmış…

Koca Sinan ‚İhtişam’ın sadelikte gizlendiğini‘ düşünen bir ustaymış… Bu nedenle Minber’i altın yerine taştan yapmış. Sultan Selim o kadar güzel bir cami yaptırmak ister ki Osmanlının tüm varlığını bu cami için seferber eder ve bu caminin Minber’inin altından yapılmasını ister. Koca Sinan ise ‚Sultanım, taş yerinde ağırdır. Taştan yapalım. Ama öyle güzel yapalım ki altından bile kıymetli olsun‘ der… Ki bence altından bile daha değerli.

Yekpare mermer Ajur tekniğiyle işlenerek bu muhteşem görsellik ortaya çıkmış… Taşı çok büyük bir incelikte adeta dantel oyasına dönüştürmüşler.

Caminin tam ortasında Müezzin Mahfili’ni göreceksiniz. Neden ortaya yapıldığı halen çözülememiş. Bazı kaynaklara göre bu Mahfil sonradan koyulmuş ve bu Koca Sinan’ın eseri olamaz. Çünkü, Koca Sinan tüm hayatı boyunca dev kubbeli cami projesi üzerine çalışmış. Hep dev bir kubbe altında tek bir alan yaratmak istiyormuş. Caminin içinde herkes nerede olursa olsun birbirlerini görebilsin istiyormuş. Tek bir kubbe ile Allah’ın birliğini sembolize etmek istiyormuş. Ve bu rüyasını Selimiye ile gerçekleştirmiş. Bu nedenle de tam ortadaki Müezzin Mahfili’nin Mimar Sinan tarafından oraya konulmadığını düşünenler var.

Mermere işlenmiş ters lale

Mermere işlenmiş ters lale

Ancak bir diğer görüşe göre, ki ben Mimar Sinan hakkında okuduklarımdan yola çıkarak buna inanıyorum, bu tam da Mimar Sinan’ın bir eseridir. Mimar Sinan dev kubbeli tek alanlı camisini bitirdikten sonra kendisi bile bu kusursuzluk karşısında büyülenir. ‚Kusursuzluk Allah’a mahsustur, Kul kusurlu olmalıdır‚ der hep. Bu nedenle de Müezzin Mahfili’ni hiçbir camisinde yapmadığı şekilde tam da ortaya yerleştirir ve bu muhteşem eserini bir kusurla tamamlar.

Müezzin Mahfili’nin içini dolduran kalabalığı gördüğünüzde şaşıracaksınızdır eminim. Ben çok şaşırmıştım. Herkes üst üste, birbirini ezip fotoğraf çekme derdinde. Bende insanlar neyin fotoğrafını çekiyor diye birine sorduğumda aldığım cevap mermere işli ters lale oldu. Ters lalenin hikayesini de camiye girmeden önce hemen Arasta’yı gezerken dinlemiştik. Tabii ki gerçeklikle yakından uzaktan alakası olmayan bir hikayeydi bu. Rivayete göre, caminin yapıldığı alanın sahibi çok ters bir kişiymiş ve o alanda lale bahçeleri varmış. Toprağını vermemek için de çok direnmiş. Mimar Sinan’da camiyi yaptıktan sonra Müezzin Mahfili’nin ayaklarından birine ters lale yaparak o yerin sahibinin tersliğini anlatmak istemiş. Hatta insanlar diyor ki, lale her sene biraz daha yere yaklaşıyormuş. Yere ulaştığında kıyamet kopacakmış. Bu hikayenin ne yazık ki gerçeklikle bir ilgisi yok. Ben gerçek hikayeyi TRT’nin Tarihin İzinde Programı’nda öğrendim. İşte gerçek hikaye:

Mimar Sinan bu camiyi yaptığında 84 yaşındadır ve çok sevdiği torunu Fatma’yı yanından ayırmak istemez. Onu da yanına aldırtır. Ancak o sırada 8-10 yaş civarında olan Fatma hastalanır ve ölür. Mimar Sinan bu ölümün ardından çok üzülür ve torunu için bir türbe yapar. Türbesi’nin üzerine mermer bir sanduka koyar. Sanduka’nın üzerine de boynu bükük bir lale işletir. Mimar Sinan’ın büyük üzüntüsünü gören öğrencilerinden bir tanesi de Ustanın bu üzüntüsünü Müezzin Mahfili’nin ayaklarından birine boynu bükük lale olarak işler. İşte gerçek hikaye bu.

Yani, lütfen siz siz olun, o muhteşem caminin ayrıntılarına bakmak yerine sadece o laleye takılıp kalmayın…

Gelelim caminin 4 minaresine. Herbiri birbirinin aynısı gibi görünse de Mimar Sinan büyük bir ustalıkla herbirini bir diğerinden farklı kılacak ayrıntılara yer vermiş…

Ayrıca 3 şerefeli minarelerin içinde şerefelere çıkan 3 ayrı merdiven var. Bu 3 merdiven sayesinde şerefelere çıkanlar birbirini görmezler. Birinci merdiven 1. ve 3. şerefeye, 2, merdiven 2. ve 3. şerefeye, 3. merdiven ise direk 3. şerefeye çıkıyormuş. Mimar Sinan bu minareyi anlatırken, 2. Murat zamanında yapılan diğer 3 şerefeli camilere de atıf da bulunur ve derki, ‚O minareler kule gibidir, benim minaremse kalem gibi.’ 82 metre uzunluğundaki bu kalem gibi minareler hala dünyada bu incelikte en yüksek olma özelliğini elinde tutuyor.

Edirne’ye bu muhteşem eseri görmek için muhakkak gidin derim. Sadece kubbesi değil daha birçok ayrıntı sizi derinden etkileyecek inanın. Caminin 99 penceresi Allah’ın 99 ismini, 32 kapısı Dinin 32 farzını, 4 kürsüsü 4 mezhebi sembolize ediyor örneğin. Minarelerindeki 12 şerefe camiyi yaptıran Sultan Selim’in Osmanlının 12. padişahı olduğunu tekrar hatırlatıyor bize. Daha birçok ayrıntı gizli bu camide. 16.yüzyıl Osmanlı Çinileri’nin en paha biçilmez örnekleri bu camide….

Yukarıda saydıklarım Mimar Sinan’ın nasıl bir deha olduğunu anlatan sadece birkaç ayrıntı. Selimiye’de daha ne sırlar gizli. Örneğin çörtenlerin yapısına, sayısına dikkat edildiğinde Mimar Sinan’ın inandığı felsefeyi eserlerinde yaşatacak kadar büyük bir deha oluğunu anlayacaksınız. Yağan yağmur sularının bir kanalda toplanıp yapıya zarar vermeyecek şekilde atılmasını sağlayan çörtenlerden Selimiye’de de var. Ancak Kıble duvarına baktığınızda sadece büyük bir çörtenin olduğunu göreceksiniz. Büyük, dev kubbe üzerine yağan yağmur suları büyük bir çörtende toplanır ve kıble yönünde tek bir kanaldan akar. Bu da Tek bir Allah’tan gelip yine tek bir Allah’a gidecek olmamız’ felsefesine dayanmaktadır.

Selimiye’nin muhteşem çinileri olduğunu söylemiştim. Bu çinilerden Padişah Mahfili’ndekilerin bir kısmı ne yazık ki Rus askerleri tarafından sökülüp Rusya’ya kaçırılmış. Çok yazık. Umarım o değerli İznik çinileri ait olduğu yere getirtilir.

Ben elimden geldiğince size Selimiye’nin gizli ayrıntılarını anlatmaya çalıştım. Sıra sizde. Gidin ve o ayrıntıları yerinde görün. Hemen yanında şu an müzeye dönüştürülmiş medreseyi, önündeki çarşısı arastayı gezin derim.

Selimiye Külliyesi'ne ait Arasta

Selimiye Külliyesi’ne ait Arasta

Duvarındaki Muhteşem Hat Yazılarıyla Edirne Eski Cami

Evliya Çelebi seyahatnamesinde Edirne notları arasında Eski Cami’ye de yer ayırır ve der ki: ‚ Edirne’nin tam ortasında, bilginler topluluğu ve ayanın bulunduğu yerde inşa edilen muazzam bir camidir.‘ Ben en az Selimiye Cami’den etkilendiğim kadar Eski Cami’den ve onun duvarlarındaki hat yazılarından çok etkilendim.

Bu camiyi özel kılan belki de duvarlarında yer alan herbiri bir sanat eseri değerindeki hat yazıları.

Bir diğer önemli ayrıntı da Rükn-i Yemani’den gelen kutsal taş. Yani Kabe’den gelen bir taşın caminin duvarında yeralıyor olması. Yıldırım Beyazıt Dönemi’nde Osmanlılar Balkanlarda epey ilerlemiş hatta Niğbolu Kalesi alınmıştır. Bunun üzerine Abbasi Halifesi Yıldırım Beyazıt’a ‚Sultan’ Ünvanını verir ve de Rükn-i Yemani’deki kutsal taşın bir parçasını hediye olarak Edirne’ye göndertir. İşte o taş Eski Cami’nin duvarında yeralmaktadır.

Eski Cami’ye 5. Makam dendiğini biliyor muydunuz peki? Çünkü Hacı Bayram Veli Hazretleri bir sabah bayram namazı için camiye girdiğinde Peygamberimizi caminin tam ortasında namaz kılarken görür. Bundan dolayı da Eski Cami çok kıymetlidir.

Eski Cami’nin yapımına Süleyman Çelebi zamanında yani 1403 yılında başlanır. Cami, Süleyman Çelebi’yi Edirne’ye gelerek yenen kardeşi Musa Çelebi tarafından yükseltilir. Caminin tamamlanması ise Musa Çelebi’yi Edirne’de yenen kardeşi Çelebi Mehmet tarafından 1414 yılında gerçekleşir. Bu da, taht için birbirini öldüren Osmanlı hükümdarlarının, kinlerinin şahsi olmadığının, mimari eserlerin yarım kalmasına izin vermediğini ve eserlerin büyük bir özenle kaldıkları yerden tamamlattıklarının en önemli göstergesi. Ve bu caminin adı aslında Süleyman Çelebi’ye ithaf edildiğinden Süleymaniye’dir. Daha sonra yapılan Üç Şerefeli Cami nedeniyle ismi halk arasında Eski Cami olarak değişmiş.

Eski Cami’de caminin sol tarafında bulunan kürsü Hacı Bayram Veli’ye aittir. O dönemde halk tarafından çok sevilen Hacı Bayram Veli Osmanlı hükümdarının kulağına Anadolu’da bir eşkiya var halkı etrafında topladı diye gelir. O da hemen o eşkiyayı derdest edin Edirne’ye getirin der. Karşısında Ankara’dan apar topar getirtilen Hacı Bayram Veli’yi gören hükümdar ne kadar yanlış birşey yaptığını anlar ve af diler. Hacı Bayram Veli’yi Edirne’de bir süre misafir etmek isterler. Hacı Bayram Veli uzun süre Edirne’de yaşamış, Eski Cami’de vaazlar vermiş. Kürsüsü de hala Eski Cami’de. Başka bir ayrıntı da: Hacı Bayram Veli Hazretleri Edirne’de iken Fatih Sultan Mehmet doğmuştur Edirne’de.

Arkadaki kürsü Hacı Bayram Veli'ye ait

Arkadaki kürsü Hacı Bayram Veli’ye ait

Eski Cami’ye ait başka bir ayrıntı da Edirne Halkı’nın hergün sabah namazını kıldıktan sonra gün ağırana kadar ibadet etmeye devam ediyor oluşu. Bunun nedenini bir programda Talha Uğurluel’den dinlemiştim. Halk bunun tarihi nedenini bilmeden yapsa da, aslında neden caminin duvarında yazılı olan Hadisi Şerif’te gizli: ‚Kim sabah namazını kıldıktan sonra gün ağırana kadar ibadetle meşgul olur, gün ağırdığında 2 rekat bir kuşluk namazıyla nihayete erdirirse ibadetini, ona bir hac ve umre sevabı verilir.

Eski Cami de içinde çok fazla gizi barındıran çok önemli bir eser. Edirne’ye geldiğinizde mutlaka gelin görün derim.

Meşhur Edirne Ciğeri

Edirne’ye gelmişken meşhur Edirne ciğerini yememek olmazdı. Önce meşhur Aydın’ı bulmaya koyulduk. Buraya dikkat. Edirne’deki ciğercilerin neredeyse yarısı Aydın. Yanlış Aydın’a gitmeyin. Biz gerçek Aydın’ı önünde uzanıp giden müşteri kuyruğundan hemen tanıdık. Tüm mekanlara hemen oturma imkanı varken neden insanlar bu sırada bekler, gerçekten beklemeye değer mi bu ciğer, o kuyruğu görünce hemen sorgulamaya başladıklarımız arasındaydı. Bu sıra beklenmez dedik çıktık sıradan. 5 dakika sonra fikrimizi değiştirip geri döndüğümüzde önümüze yaklaşık 8 kişi eklenmişti bile. Sırada bekleyenlere sorduk. Edirneli olanlar vardı aralarında. El mahkum bekleyeceğiz dedik öyleyse. Sıra yaklaşık 35-40 dakika sonra bize geldi.

Ciğerci Aydın önündeki kuyruk

Ciğerci Aydın önündeki kuyruk

Sonuç? Tek kelimeyle muhteşem. Beklediğimize fazlasıyla değdi. Ciğer zaten anlatılmaz, sadece yenir. Ancak ben burada başka bir noktaya değinmek istiyorum. Aydın’da çalışanların kibarlığı, ilgisi. Arı gibiler. Servis edilen domates, turşu daha tam bitmeden yenisi geliyor. O kadar kalabalığa rağmen fotoğrafımızı çekmelerini istedik. Ben kalabalıktan dolayı işimiz var derler diye düşünürken 2-3 poz fotoğrafımızı çektiler. Servis edilen herşey çok lezzetli ve tazeydi. Fiyatına gelecek olursak bence gayet uygun. Biz 5 yetişkin 2 çocuk yaklaşık 90 TL ödedik.

Bir günlüğüne keşfe çıktığımız Edirne’de daha gezilecek, ayrıntılarında kaybolacak çok eser var. Ben bunlardan birkaçını burada sizlerle paylaşmaya çalıştım. Umarım Edirne gezinizde faydalı olur.

Gökçe Demirci

Off the Road on the Track Edirne’deydi…

Ekim 2014

Yazımda yer alan bilgiler ünlü Sanat Tarihçisi Talha Uğurluel’in hazırladığı Tarihin İzinde Programı içinde anlatılanlara dayanmaktadır.

Yorumlar

yorum

Share

Gökçe Demirci

Yorumlar

  1. Muhteşem bir anlatım olmuş. Rehberiniz iyiymiş.
    Bir ufak bilgi de ben vereyim. Mimar Sinan,yapıyı kim için yapıyorsa; o kişinin özelliğini mutlaka yapıda gösterirmiş. Mihrimah Sultan’ın camisi içi ışıl ışılken eşi Rüstem Paşa’nın camisi karanlık kişiliğinden dolayı koyu mavi renk tonlarını kullanmış. Sevgiler.

    • Merhaba, Selimiye Camisi’ni rehberle gezmek istedik ancak cami çevresinde araştırma yapınca rehber olmadığını öğrendik. Sadece tur şirketleriyle gelen turistlerin yanında rehber var. Bence bu çok yanlış. Keşke orda serbert çalışan rehberler olsa ve isteyen kişilere bu cami hakkında bilgileri aktarsalar. Ama dediğim gibi yokmuş. Ben cami ve Edirne hakkında 2 belgesel niteliğinde program seyrettim ve burada paylaştıklarım oradaki bilgilere dayanıyor. Daha neler neler öğrendim ama burada hepsini vererek okuyucuları sıkmak istemedim. Beğenmene çok sevindim. Ayrıca verdiğin bilgi için de çok teşekkürler. Sevgiler